Tanrıverdi: Dile Yasak; Kürtlere 'Bölünün Gidin' Demektir
Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Tanrıverdi 'Demokratikleşme Paketi'ndeki anadilde eğitim konusuna değindi.
'Demokratikleşme Paketi'ndeki anadilde eğitim konusuna değinen Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Tanrıverdi "Türkçeden başka dilde eğitime yasak koyarsanız ve bu ülkenin kurucusu olan Kürt kimliğini dışarda bırakırsanız, o zaman siz Kürtlere bölünün gidin diyorsunuz demektir" dedi
Özgür Eğitim-Sen Şanlıurfa il binasında, sendika üyeleriyle bir araya gelen Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi, açıklanan 21 maddelik demokratikleşme paketi hakkında değerlendirmelerde bulundu. Pakette yer alan bu hakların iktidarın bahşettiği şeyler olmadığını ifade eden Tanrıverdi, bu hakların halkın yıllardır verdiği bir mücadelenin bir sonucu olduğunu söyledi. Paketin ileri adımlar içerdiğini kaydeden Tanrıverdi, Kürtçe anadilde eğitimin mutlaka devlet okullarında verilmesi gerektiğini söyledi. Gazete İpekyol'a konuşan Tanrıverdi, "Biz Türkiye'nin 15 yıl öncesine giderek bu demokratikleşme paketine baktığımızda olumlu buluyoruz. İleri adımlar var. Çünkü bu gün kabul edilen meseleleri 15 yıl önce bu ülkede dile getirdiğinizde bu Ergenekon vari yapılar, Türk İntikam Tugayları sizi alıp, kafanıza sıkar, sizi faili meçhule götürürdü. Ama o meseleler bugün çok farklı bir düzleme taşındı. Örneğin anadilde eğitimin, özel okullarda da olsa öğretilebilecek olması, bu hakkın devlet tarafından tanınmış olması ileri bir adımdır. Ama sorunun çözümü ve Kürt halkının beklentileri yönünden yeterli midir? Elbette ki, yeterli değildir" diye konuştu.
'ANADİLDEKİ DEĞİŞİM OLUMLU AMA YETMEZ'
Kürtçe anadilde eğitimin sadece bir hak olmadığını aynı zaman da Kürtlerin devlet tarafından tanınması anlamına geleceğini vurgulayan Tanrıverdi, başörtüsüyle ilgili yapılan düzenlemenin tüm kurumları kapsaması gerektiğini ifade etti. Tanrıverdi, "Gözlemlediğimiz şey, bir süreç bu noktada yaşanıyor. Daha önce biliyorsunuz okullarda seçmeli ders halinde okutulacak deniliyordu. Bu bir kamuoyu hazırlamaydı. Şimdi özel okullarda anadil eğitimi verilmesi kabul edildi. Beklentimiz bunun giderayak devlet okulunda da tanınması. Çünkü devlet okulunda tanınmasının önemi şurada: Anadilde eğitim, hak bir idari düzenlemenin ötesinde bir şey. O, bir ülkede yıllardır yok sayılan bir halkın, artık devlet tarafından kabul edilmesi, benimsenmesi ve o hakkın teslimi anlamını ifade eder. Yani Kürt halkının devlet tarafından ve onun devletten alması gereken muhataplığı alması anlamına gelir. Mademki bu toplum, çok kültürlü bir toplum olacaksa zaten çok kültürlü bir toplumda tek dil eğitimi ve anlayışı sürdürülebilir bir durum değil. Onun için biz anadildeki bu değişimi olumlu buluyoruz; ama yeterli bulmuyoruz. İkinci sürece kesinlikle geçilmesi lazım... Başbakan da bunun bir kapı aralama olduğunu söylüyor, bizim de değerlendirmemiz öyleydi. Mesela eksikliklerden bir tanesi Alevilere yönelik bir cevabın verilmemiş olması. O konuda eleştiriler yapıldı. Alevilere yönelik düzenlemelerin başka bir pakette yer alacağı ifade edildi. Başörtüsü düzenlemesini olumlu buluyoruz. Çünkü bu yıllardan beri bu ülkede kanayan bir yara. Cumhuriyetin kuruluşundan beri, daha doğrusu cumhuriyeti birileri kurdu, birileri diğerlerinin hepsini ötekileştirdi. Kürtleri, Alevileri, İslamcıları herkesi ötekileştirdi ve bu devlet bizimdir dedi. Bu süreçte bu ülke yeniden kuruluyor. Devlet yeniden kuruluyor ve bunu birlikte kuruyoruz. Bu devlet hepimizin devleti olacak. Ama şu anda hepimizin devleti değil, bir kısmının devletiydi. Çünkü bir sürü öteki vardı. Bu ötekileştirmeyi bitirmek lazım. Başörtüsüne getirilen düzenleme inanç özgürlüğü temelinde yapılmışsa emniyet mensupları, TSK mensupları ve yargı çalışanlarına bu hakkın tanınmamış olması bu üç kuruma inanç özgürlüğünü tanımıyoruz anlamına gelir. İnanç özgürlüğünün her kesime karşı kayıtsız, şartsız tanınması lazım. İkinci bir eksiklik de okullarda öğrencilere yönelik. 15-16 yaşına gelmiş kızlar, bu bizim inancımızdır, biz başımızı örtmek istiyoruz dediğinde buna kimsenin itiraz etmemesi lazım. Yine pakette alan ibadet özgürlüğünün kurumlarda olması lazım. Kurumlarda namaz kılacak yerler yok. Türkiye'de öteden beri sekülerleşme ve laikleşmeden beri çok ciddi cinayetler yaşanıyor. Bunun çözülmesi gerekiyor. Bunun çözülmediğini görüyoruz. Bunlar iktidar partisinin bize bahsettiği şeyler değil. Toplum yıllardan beridir bunun mücadelesini veriyor. Can verdiler, işkence gördüler. Çok sıkıntılar yaşadılar. Bu toplumun kazandığı haklardır. Bu ülkede daha fazla açılım için mücadele vermemiz gerekiyor" dedi.
'ASIL BÖLÜCÜLÜK TEK TİPÇİ ANLAYIŞTIR'
Türkiye'de asıl bölünmenin tek tipçi algı ve anlayıştan kaynaklandığını dile getiren Tanrıverdi, Kürt kimliğinin dışarda bırakılmasının ve inkar etmenin, Kürtlere gidin bölünün demek anlamına geldiğini söyledi. Tanrıverdi, "Demokratik toplumlar var ki, orda devlet küçüktür. Devlet geri çekilmiştir. Toplum öndedir. Toplumun kararları öndedir. Devlet toplumu inşa etmez. Toplum devleti inşa eder, yönlendirir. Şimdi o kesimin zihninde bütün özgürlükler, bütün insan hakları talepleri hepsi bölücülüğe tekabül eder. Çünkü onların birlikten anladıkları, o zihinlerinin kavrayabildiği tek tip olursa, ırk tek olacak, dil tek olacak, kıyafet tek olacak, resmi ideoloji olacak ve bunlara devlet karar verecek, insanlar nesneleşecek, böyle olursa onlar birlik ve beraberlik olacağını düşünüyorlar. Türkiye'de ve dünyada bölünmeyi tehdit eden o tek tipçi yönetim devlet algısı ve anlayışıdır. Bunu iddia edenler asıl bu ülkenin bölünmesine hizmet ediyorlar. İnsan haklarının çeşitliğin insanları birbirine dost kılar. Birbirine yakın kılar, kardeş kılar. Kürtler kardeşimiz, dili yasak olsun, kültürü yasak olsun. Böyle kardeşlik olmaz. Kardeş kardeşe yasak koyar mı? Eğer siz Türkçeden başka dilde eğitime yasak koyarsanız ve bu ülkenin kurucusu olan Kürt kimliğini dışarda bırakırsanız, o zaman siz Kürtlere bölünün gidin diyorsunuz. Biz sizinle yaşamak istemiyoruz demektir bu. Biz sizin varlığınızı tanıyoruz diyorsanız bu bölünün, parçalanın gidin demektir. Bu da neyi getiriyor? Sürekli güvenli konseptli bir ülke. Onun için asker, siyasi yapıya müdahale ediyordu. Onun için 10 yılda bir darbeler yapılıyordu. Onun için 17 bin faili meçhul cinayetler ortaya çıktı. Ama bu ülkenin normalleşmesi lazım. Bu ülkenin geleceği bu ülkeyi kurup da kendi tapulu malı gibi görenlerin elinden alıp da herkesin sahip olduğu ve herkesin benimsediği bir ülke olmasına bağlıdır. Yasaklarla bu ülkeyi ayakta tutamayız artık. Özgürlükler, serbestlikler bizi birbirimize yakınlaştırır. Herkes özgürleşecek ve hukuk asla ayrımcılık yapmayacak. Bizim Özgür Eğitim-Sen olarak felsefemiz şudur: Bizim bu ülkede sıfır düşmanımız var. Bu ülkenin nüfus cüzdanını taşıyan her insan için sahip olduğu dil kimliği, din kimliği asla kendisine dezavantaj olarak dönmeyecek. Döndürmeyecek bir ülke için mücadelemizi veriyoruz. Bizim istediğimiz ülkenin, siyasi, toplum, ekonomi hayatı, farklılıkların eşit ve özgür bir şekilde yer alabildiği, kendini ifade edebildiği bir devlet birey ilişkisiyle ancak sağlanabileceğini savunuyoruz" diye konuştu.
'BAKAN HER YERİ ANKARA GÖRÜYOR'
Son olarak atanamayan ve eğitimdeki mevcut durumu da değerlendiren Tanrıverdi, şunları kaydetti: "Her bakan kendi döneminde bir şeyler yapıyor. Bu artık gelenek oldu. Bunlar ne kadar eğitimin sorunlarını çözüyor, ne kadar eğitimin kalitesini artıyor, tüm bunlar tartışılır. SBS'yi 36'ya çıkardılar. 120 bin civarında öğretmen açığından bahsediyorlar. Bu kadar açık demek, 120 bini ortalama 30 öğrenciyle çarpın. Binlerce öğrencinizi öğretmensiz bırakmak demek. Bu çocuklar arasında da bir yarışma koyup eşitlikten bahsediyorsunuz. Bu açıdan milli eğitimin iyi yönetilmediği kanaatindeyim. Ayrılan bütçe de, ayrılan imkânlar da doğru dürüst yönetilemiyor. Öğretmen açığının giderek kapatılması lazımken hala birçok okulda farklı branştaki öğretmenler, farklı branşlara girmek zorundalar. Ücretli öğretmenler kullanılıyor. Dersler boş geçiyor. Bütün bunlar gözetilmeden eğitimde şöyle yaptık, böyle yaptık, böyle uçurduk gibi sözler politikadan öteye gitmiyor. 36 sınav koydular ya, bir de diyorlar ki memleketin her yerinde aynı gün ve aynı saatte yapılacak. Senin ülkenin birçok çocuğu şu anda Giresun'da fındık topluyor. Pamuk tarlasında hala pamuk topluyor. Okula gitmiyor, okullar açılmadı oralarda. Bu çocuklar bir ay sonra gelecekler okullara. Sen bu çocukları sınava alacaksın, yarıştıracaksın, bir de eşitlikten bahsedeceksin. Mesele bu merkeziyetçi yapıdan kaynaklanıyor. Mesela bu pakette yerel yönetimlere vurgu yapılmadı. Onlarla ilgili bir açılım yapılmadı. Merkeziyetçi yapı hala devam ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nda da böyle. Mille Eğitim Bakanı Ankara'da oturuyor, her yer Ankara. Kardeşim her yer Ankara değil. Bu ülkenin öyle coğrafi farklılıkları var ki, eğitimi direk etkiliyor. Bunları görmeden nasıl bir program yaparsınız? Bu bakan maalesef Türkiye'nin her tarafını Ankara zannediyor."
(Kaynak: Gazeteipekyol)