Ayder Yaylası'nın imar planlarına karşı açılan davalar görüldü
Rize İdare Mahkemesi'nde Ayder Yaylası'nın imar planlarına karşı açılan davaların duruşmaları yapıldı. Davalara katılan avukatlar, Fırtına Vadisi'nin geleceğini tehdit eden planlara karşı mücadele ettiklerini belirtti. Ayder'in sit derecesinin düşürülmesi ve yapılaşmaya açılmasıyla ilgili hazırlanan planlara karşı açılan davaların sonucu merakla bekleniyor.
GENÇAĞA KARAFAZLI
(RİZE) - Çamlıhemşin Ayder Yaylası'nın imar planlarına karşı açılan davalarla ilgili bugün Rize İdare Mahkemesi'nde iki ayrı duruşma yapıldı. Avukat Yakup Okumuşoğlu, " Fırtına Vadisi'ni 10 sene sonrasında ortada bir şey kalmayacak şekilde nasıl ortadan kaldırırızın etap etap planları yapılıyor. ve biz de bu etap etap yapılan planlara karşı etap etap davalar açıyoruz. Bugünkü dava da Ayder'le ilgiliydi. Ayder'in projelerine, Ayder'in sit derecesinin düşürülmesine, Ayder'in mevcut alanının iki katına, üç katına çıkarılıp üstelik de yapılaşmaya açılmasına dönük olarak hazırlanan birtakım planlar vardı" dedi.
Çamlıhemşin Ayder Yaylası'nın sit statüsünün 3 dereceye düşürülmesi ve TOKİ'nin Ayder'in merkezinde yapmayı planladığı otele ilişkin imar planlarına karşı açılan davaların duruşmaları yapıldı. Duruşmalara Çamlıhemşinli yurttaşlar, yaşam savunucuları, CHP Rize İl Başkanı Saltuk Deniz ile davanın avukatları Yakup Okumuşoğlu ve İbrahim Demirci katıldı.
"FIRTINA VADİSİ'Nİ REZİL ETMEYE DEVAM EDİYORUZ"
Duruşmaların ardından Rize adliyesi çıkışında açıklama yapan Yakup Okumuşoğlu, şunları söyledi:
"Bugünkü duruşma, Fırtına Vadisi'ni nasıl rezil etmişiz ve etmeye devam edeceğimize dair, sonra yapılmış olan birtakım planlar ve sit alanlarına ilişkin düzenlemelerin iptali davasıydı. Fırtına Vadisi'ni rezil etmeye devam ediyoruz. Fırtına Vadisi'ni 10 sene sonrasında ortada bir şey kalmayacak şekilde nasıl ortadan kaldırırızın etap etap planları yapılıyor... ve biz de bu etap etap yapılan planlara karşı etap etap davalar açıyoruz. Bugünkü dava da Ayder'le ilgiliydi. Ayder'in projelerine, Ayder'in sit derecesinin düşürülmesine, Ayder'in mevcut alanının iki katına, üç katına çıkarılıp üstelik de yapılaşmaya açılmasına dönük olarak hazırlanan birtakım planlar vardı. Bunlara ilişkin olarak açtığımız davalarda, bunun neden yapılamayacağını mahkeme yoluyla anlatmaya çalıştık. Ama işte, hukukumuzun yeterli olduğu durumlar var, olmadığı durumlar var. Umarım ki bu davada bilirkişi raporları doğrultusunda bizim açtığımız davaların kabulüne karar verilecektir ve Ayder'in en azından bir süre daha yıkımdan korunabileceğini kurabileceği bir karar elde edebiliriz. Maalesef, Fırtına Vadisi'nin bütünü üzerinde denizden başlayarak Kaçkar Dağları'nın zirvesine kadar etap etap yapılaşmaya açan birtakım değişiklikler ve planlar yapılıyor ve biz de bunlara karşı davalar açıyoruz. Yani, Fırtına Vadisi'nin girilmeyen noktalarının birinci dereceyken üç derece doğa sit alanlarına düşürülmesinde başka bir amaç olamayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla da biz de bunlara itiraz ediyoruz ve mahkemeyi de bilgilendirmeye çalışıyoruz. Yapmış olduğumuz şey buydu.
"SİT ALANI İLAN EDİLEN YERLER İLK ÖNCE YIKIMA MARUZ KALIYOR"
Bugün Fırtına Vadisi'nde iki davanın duruşması görüldü. Birisi Ayder'de oteller bölgesine ilişkin bunun iptali için açtığımız davada, o oteller bölgesine dair planlamanın planlama usul ve esaslarına neden aykırı olduğunu anlattık. Diğeri de bir noktada Ayder'i korunur görünürken hassas koruma alanı ilan ettikleri bir futbol sahası kadar alanı korumaya çalışırken, geri kalan alanları nasıl yok etmeye dönük olarak hazırlanan planları bize dayattıklarıydı. O hassas koruma alanı Kanuni tanımında 'bilimsel amaçlarla ancak kullanılabilecek alanlar' iken o alanlarda milletin horan oynadığını ve mesire alanı olarak kullanıldığını anlattık. Yani aslında hassas koruma alanının da zaten korunmadığı ve aslında amacının da koruma olmadığını anlattık. Bunun Türkiye'nin her tarafında yapıyorlar maalesef. Bir bölge milli park ilan edilmişse, bir bölge sit alanı ilan edilmişse, bu alanlar ilk önce yıkıma maruz kalıyor, adeta hedef gösteriliyor. Milli park ilan etmek suretiyle Türkiye'deki uygulaması budur. Bir alan sit alanı ilan edildiğinde, bir alan milli park ilan edildiğinde, bütün rant severlere bakın, burada çok güzel bir doğa alanı var, buyurun gelin ve burayı bir güzel yok edelim gibi bir mesaj içeriyor artık. ve bu milli parkın bir alanı milli park ilan edildiği zaman biz korunabileceğini artık düşünmüyoruz. Milli park ilan edilmişse, o milli park bir an önce yıkılacak, mahvolacak anlamına geliyor ve buna ilişkin olarak da bizler hukuki süreçleri yürütüyoruz ve halkımızın da bunu bilmesini istiyoruz. Milli park demek, sit alanı demek, bu ülkede yıkım geliyor demektir. Bunu bilsinler ve önlemlerini buna göre alsınlar."
"Mahkeme ne zaman karar verecek" sorusu üzerine Okumuşoğlu, "15 gün içerisinde kararın açıklanması lazım, belki sürebiliyor yazımı vesaire ama 15-20 gün içerisinde bu karar gelir" dedi.
"1998'DE VERİLMİŞ SİT KARARLARI ARTIK DEĞİŞTİRİLMEYE BAŞLANDI"
Davanın avukatlarından İbrahim Demirci şunları söyledi:
"Fırtına halkı, Fırtına insanı yüzyıllardır bu doğayı koruyan insandır. Bu ormanı, dereyi, yaylaları vesaire yaşamıştır ve yaşadığı yeri de haliyle korumuştur. Bugüne getiren de fırtına insanıdır fırtına halkıdır. Bugün de aslında aynı şey oldu. Yine Ayder'in, Çamlı Hemşinlilerin, Fırtına Vadisi'nde yaşayan insanların davacı olduğu iki tane dava vardı. Yani biz maalesef durumundayız biz Çevre ve Turizm Bakanlığı'na, Tabiat Genel Müdürlüğü'ne, Rize Valiliği'ne, Rize İl Özel İdaresi'ne karşı Fırtına Vadisi'ni korumak durumundayız. Yani bundan gücendiğimiz değil ama sonuçta bunlar devletin idari kurumlarıdır ve bunların asli görevi zaten vadileri, vadilere özgü doğal yapıları, doğal özellikleri olan yerleri korumakla görevliler asli görevleridir. Ama onların görevlerini ayrıca biz yaptığımız zaman bu bizim için bir zül haline geliyor. Yani bizim onlarca davamız var Fırtına'yla ilgili. Bugün mahkemede de onu istedik, onu söyledik ve mahkemeden de mahkeme heyetinden de onu talep ettik. Yani bizim tek tek davalarımız, teknik olarak incelenip ele alınıp değerlendirilmesi, bizim için davayı kazansak bile o anlamda bir kazanım değildir. Yani bizim her açtığımız dava, Fırtına Vadisi'nin herhangi bir noktasındaki herhangi bir ağacın, herhangi bir derenin, herhangi bir suyunu ilgilendirir. Dolayısıyla tek bir davada kabul kararı vermek yeterli değil, biz bunu idareye sürekli anlatıyoruz. Fakat herhangi bir karşılık bulmuyoruz. En azından mahkemeden böyle bir değerlendirme yapmasını istiyoruz. Çünkü yeni bir sürece girdik. Bu yeni süreçte, 98'de verilmiş sit kararları artık değiştirilmeye başlandı. Bu davalardan bir tanesi de bugünkü görülen davalardan bir tanesi de buydu.
"BUGÜN BU MAHKEMEDE YİNE FIRTINA'YI SAVUNDUK, HER ZAMAN HER YERDE FIRTINA'YI SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Ayder'in doğal sit statüsü 1., 2. derece ve 3 dereceydi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından bu tamamen eski yönetmekte 3 derece dediğimiz sürdürülebilir alana dönüştürdü. Sürdürülebilir alanın anlamı şudur: Koruma anlamında hiçbir özelliği yoktur, taş ocağından maden ocağına kadar her türlü insani faaliyete açıktır, yapılaşmaya açıktır. Bu sadece Ayder'le ilgili değildir. Ayder'in iki katı, üç katı büyüklüğünde bir alan da sonuçta bu sürdürülebilir alana dahil edilmiştir. Şimdi, Ayder'in bizim açımızdan şöyle bir önemi var hukukta. Şöyle bir deyim vardır, yani 'kötü örnek örnek olmaz' derler ama tabii ki hayatta maalesef böyle olmuyor, kötü örnek örnek oluyor, yani koruyoruz. Çünkü Ayder'de yapılan bütün olumsuzluklar, bütün doğaya zarar verici faaliyetlerin karşılığı, Fırtına Vadisi'nde biz onu görüyoruz, Çat'ta da görüyoruz, Çamlıhemşin'de de görüyoruz, aşağı köylerde de görüyoruz. Şimdi yürürlüğe sokulan imar planları var, imar planları ile birlikte bütün alanlar adı konulmamış bir şekilde turizme ve ticari faaliyetleri açılmış. Onlarla ilgili dava çalışması da yapıyoruz. Yakup meslektaşım da söyledi, binlerce itiraz var. Dolayısıyla, bugün bu mahkemede yine Fırtına'yı savunduk, her zaman her yerde Fırtına'yı savunmaya devam edeceğiz."