Selden Korunayım Derken Doğal Yaşamı Yok Etmeyin"
Doğu Karadeniz'de sel ve heyelanlardan korunmak için dere kenarlarına yapılan taşkın koruma duvarları ve bentler ile HES ve kara yolu çalışmalarının derelerdeki ekosisteme zarar verebildiği bildirildi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Deniz Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve Trabzon Tarihi ve Doğal Değerleri Koruma Derneği (TDDKD) Başkanı Yrd. Doç. Dr. Coşkun Erüz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Doğu Karadeniz'de özellikle son yıllarda yapılan dere ıslah, kara yolu çalışmaları ile Hes'ler'in ekosisteme zarar verebildiğini öne sürdü.
TEMA Vakfı Trabzon Temsilcisi de olan Erüz, kara yolunun genelde en kolay geçtiği alanların derelerin kenarları olduğunu ifade ederek, "Son yıllarda yolun geçme noktası derelerin kenarları olduğu için dere yatakları doldurularak geçilmeye başlandı. Bu, dere yataklarının daralmasına neden oldu. Dökülen molozdan dolayı özellikle sel zamanlarında derelerdeki tahribat çok arttı ve balıkların dere yataklarında tutunması azaldı" dedi.
Kenarından kara yolu geçtiği için araçlardan yola bulaşan petrol türevi kirleticilerin özellikle yağmurla dereye karıştığına, böylece derelerin medeniyetin getirdiği teknolojik kirliliğe maruz kaldığına işaret eden Erüz, şöyle devam etti:
"Yollar dışında Doğu Karadeniz'de 300'ün üzerinde HES projesi devreye girdi. Bazı derelerde 20'ye çıkan HES projeleri var. Bu projeler sebebiyle küçük büyük ferketmez derenin belli noktalarına ket vuruluyor. Bu bentler yüzünden başta balık olmak üzere yaban hayatının ve diğer sucul organizmaların hareket kabiliyeti, yani mevsimsel göçü engellenir hale geldi. Bentlerde su tutulması sonucu akarsuyun sıcaklığı da değişmeye başladı. Yani akarsular kışın daha soğuk yazın aşırı sıcak olmaya başladı ve kademe kademe su kesildiği için dere yatağındaki süreklilik ortadan kalktı ve belli bölgelerde dereler kurudu. Bunlar ekosistemin tahribatı anlamına gelir."
Erüz, bunun çok ciddi bir durum olduğunu anlatarak şunları kaydetti:
"HES'lerde tünellerle getirip dereye düşürülen sudaki gaz yoğunluğu değişiyor. Bazen suda oksijence, nitrojence ve azotca zengin gaz oluşuyor ve yüksek basınçla tünellerden dereye katılan su, oksijen dengesizliğinden dolayı deredeki canlıların yaşamasını tehtit ediyor. Buna önlem alınması lazım. Derelerde balıkların alt havzadan üst havzaya geçişi için yapılan balık geçitleri de ne yazık ki hem dizayn hem de bırakılan suyun kapasitesi ve sürekliliğinin sağlanamaması açısından sorun ortaya çıkardı. Hatta derelerdeki alt havza ile üst havza arasındaki ekosisteminin birbirinden ayrışmasına, kopmasına neden oldu. Bentler özellikle alabalık gibi göçmen balıkların üst havzadaki yumurtlama alanlarına göç ederek orada yumurtlamasını imkansızlaştırdı. Bu, bir çok derede sorun olmaya başladı. Göçü engellediğinizde balık ya yumurtlamaktan kesiliyor ya da fizyolojik olarak rahatsız olup hastalığa daha müsait hale gelip uzun vadede varlığını sürdürmesi tehlikeye giriyor. Bazende tamamen ortadan kalkıyor."
Bozulan ekosistemin yeniden eski hale gelmesinin bazen imkansız olabildiğine dikkati çeken Erüz, "Bir ormanın kesildikten sonra dikilip yeniden orman olması için 100 yıllık süreç gerekir. Çünkü orman ağaçtan ibaret değildir. İçerisinde 400 tür bitki ve hayvan bir araya geldiğinde ormanda doğal ekosistem olabiliyor. Zarar gören derenin de tekrar eski halini alması yıllar gerektiriyor. Bazen bir derenin ekosistemi çöktükten sonra tekrar eski haline gelmesi mümkün değil" ifadelerini kullandı.
Doğu Karadeniz'de can ve mal kayıplarına sebep olan sell ile heyelanlardan korunmak ve arazilerin zarar görmemesi için derelerin ıslahı amacıyla dere kenarlarına yapılan taşkın koruma duvarlarının da doğal yaşama zarar verdiğini söyleyen Erüz, duvarlar, bentler ile HES projeleri gibi çalışmalarda önlem alınmadan dökülen betonun dereye karışarak buradaki tüm canlıların yok olmasına sebep olabildiğine işaret etti.
Erüz, insanın doğal ekosistemin bir parçası olduğunun unutmaması gerektiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:
"Derelerdeki mühendislik çalışmaları, ekolojik açıdan da mutlaka önceden planlanıp gerekli tedbirler alınmalı. Eğer ekosisteme zarar verecekse yöntem ve plan değişikliğine mutlaka gidilmeli. Mühendislik olarak doğru olan her projenin her havzaya uygulanmaması gerekiyor. Her havza kendi sistemi içinde değerlendirilmeli. Doğada sonradan önlem olmaz. Selden korunayım derken doğal yaşamın yok edilmemesi gerekiyor."