Tanrıverdi: Eğitim Sistemimiz Yalan Üzerine Kurulu!
Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi, eğitim sorunlarına değindi.
Şanlıurfa'ya gelen Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi ve beraberindeki genel merkez yöneticileri Abdulbaki Değer, Ali aydın ile Şanlıurfa şubesi yöneticilerinden Vehbi Uzundağ Gazete İpekyol'a yaptıkları ziyarette eğitim sorunlarına değindi. Atanamayan öğretmeler, rotasyon, eğitim çalışanlarının çalışma koşulları ve derslik ile öğretmen açığı gibi konuları ele alan Yusuf Tanrıverdi, hükümete eleştiriler ve öneriler yöneltti.
'ÖĞRETMENLERİN İŞE ÖĞRENCİLERİN DE ÖĞRETMENE İHTİYACI VAR'
Atanamayan öğretmenlerin durumu konusunda iktidarın çok ciddi bir tavır içerisine girmediğini kaydeden Yusuf Tanrıverdi, "Hükümet sorunları çözmek için bir planlama, bir programlama işine gitmiyor. Sadece anlamsız ve boş bir savunma refleksi geliştiriyor kendisine. İşte 'Biz sizi mezun ettik; ama biz size iş bulacağız, gibi bir vaadimiz yok' gibi değil. Eğer siz iktidarsanız ve bu ülkede bir istihdam problemi varsa bu sorunu çözmek size düşmez mi? Yani şu mantıkla mı hareket edeceksiniz; 'Sizi bu hale biz getirmedik, bu bizim problemimiz değil. Siz bizden önceydiniz'. Siz iktidar olduktan sonra bu sorunu, bu problemi çözmek zorundasınız. O kadar öğretmen dışarda ve kendi açıkladığınız rakamlar var. 120 binlerden bahsediyorsunuz öğretmen ihtiyacı olarak. Ekonomiyi hoplattığınızı, zıplattığınızı, uçurduğunuzu, dünyada ekonomide 18. ülke olduğunuzu söylüyorsunuz. Bir taraftan da bakanınız 'Efendim bizim ekonomide gelişmemiz, eğitim sisteminde gelişmemize bağlı' diyor. Ama ülkenizin pek çok yerinde çocuklar öğretmensiz kalıyorlar. Hem bu insanların öğretmenliğe ihtiyacı var hem de öğrencilerin bu öğretmenlere ihtiyacı var. İki ihtiyacı gidermek yerine, araya duvar örüyorsunuz." dedi.
'POLİS BÜTÜN GÜCÜYLE SALDIRIYOR'
Atanamayan öğretmenlerin zaman zaman düzenledikleri gösterilerde maruz kaldıkları polis baskısına değinen Tanrıverdi, "Meslektaşlarımızın haklarını ararken karşılaştıkları durum bizleri üzüyor. Bizdeki sorun şu; demokrasi kültürünün henüz oturmamış olmasının yansımaları olarak görüyoruz biz bunu. Demokraside bir iktidar vardır, bir de muhalefet vardır. İkisi de meşrudur. Ama bu ülkede hala maalesef iktidar meşru, muhalefet ise hala gayrimeşru olarak görülüyor. Muhalefet kültürü gelişmiyor, geliştirilmek istenmiyor. Çünkü iktidarlar halk tarafından kendilerinin rahatsız edilmesini istemiyorlar. Onun için de sürekli muhalefeti şeytanlaştıran, sürekli 'bunun ucu dışardadır' üzerinden okumaya çalışan iktidar, kendisine yönelik muhalefeti sürekli olumsuz gösteren bir tavır içerisine girmeye çalışıyor. Bu da demokrasi kültürünün ne iktidar tarafından benimsendiğini ne de ülke tarafından içselleştiği anlamına geliyor. Atanamayan öğretmenler kendi haklarını, taleplerini gündeme taşımak için etkinlik yapıyorlar ve siz bu insanların karşısına kılıçlarıyla, kalkanlarıyla bir polis ordusu dikiyorsunuz. Bir kere çok ciddi bir psikolojik baskı oluşuyor. Bu etkinliklerde çok kere görüldü ki, ilginin artması ve çatışmaya yol açması yüzde 99 polisin kışkırtıcı tavrından dolayıdır ve polis bunu çok bilinçli yapıyor. Kitle psikolojisini çok iyi biliyor. Önce ne yapıyor? Karşısında kalkan tutuyor. Sonra vurmaya başlıyor. Son suratınıza bir şeyler sıkıyor, tahrik ediyor ve göstericilerden bir tanesi de bu tahrike kapılıp da elindeki sopayla bir tane vurduğunda iş kopuyor. Sonra polis bütün gücüyle saldırıyor. Bu tamamen polisin psikolojik bir harekatıdır göstericilere karşı. Ama temel sorun hala muhalefetin meşru görülmeyişinden kaynaklanıyor. Eğer ülkede gerçekten demokrasi olacaksa eğer iktidarın meşruiyeti kadar muhalefetin de meşruiyeti olmalı. Bu yasalarla, kanunlarla korunabilmeli. Bizi koruması için, içerideki güvenliği sağlaması için oluşturulmuş bir teşkilat, demokratik hakların gasp edilmesi için kullanılamamalı. Ama maalesef polis bu ülkede iktidar tarafından demokratik talepleri, hak taleplerinin önünü kesmenin bir aracı, bir teşkilatı, bir var gücü olarak kullanılıyor." diye konuştu.
'TEK MAKALE OKUMAYAN İNSAN BAKANLIK MÜŞAVİRİ OLUYOR'
Milli Eğitim Bakanlığı Taşra Teşkilatı Yöneticilerinin Yer Değiştirme Suretiyle Atanmaları Hakkında Yönetmelik kapsamında gerçekleştirilmesi planlanan rotasyonların tekrar 1 yıl ertelenmesi ve Milli Eğitim'deki kadrolaşmaya da değinen Yusuf Tanrıverdi, şöyle konuştu: "Bizim Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorunu aslında devletin de temel sorunu. Bizde işleyen merkeziyetçi yapı ve bazı koltukların dokunulmazlık üzerinden işlemesi, adeta orada birer küçük krallıklar, birer küçük sultanlıklar oluşturuluyor. O koltuğa oturan neredeyse bir daha kalmıyor. Onlara ilişkin hiçbir düzenleme yapılmıyor. Buralara gelen insanlar da çoğunlukla, istisnasız diyorum; ama çoğunlukla liyakatlarıyla oraya gelmiyorlar. Sınav da yapılmıyor. Bunlar daha çok iktidar partisine, iktidar unsurlarına yakınlıklar üzerinden atamalarla gerçekleştiriliyor. Emin olun, eğitim konusunda bir tek makale okumamış, bir tek kitap okumamış insanların Milli Eğitim Bakanlığı'nda bakanlık müşaviri olduğu bir ülkede, siz il milli eğitim müdürlerini, ilçe milli eğitim müdürlerini, onların altındaki şube müdürlerinin, genel müdürlerin hangi saiklerle atandığını düşünün. Merkez teşkilatı alın, bir bakın, araştırın. Hangisi kimin yakını ve hangisi hangi yakınlık nedeniyle o genel müdürlük makamına oturtulmuş? Eğitim konusunda mesela insan kaynakları genel müdürü ne ortaya koymuş insan kaynakları genel müdürü olmadan önce? O alanla ilgili hangi çalışmaların altına imza atmış? Hangi verimliliği göstermiş de bu insan tercih edildi? Yoksa özel ilişkiler dolayısıyla mı bu insan oraya getirildi? Böyle bir merkeziyetçi yapının olduğu yerde tepeden başlayın, aşağıya doğru gittiğinizde ilişkiler liyakat sisteminin hiç işlemediği görülür. Merkeziyetçi yapı o kadar totaliter ki, hani Ömer Dinçer bakan olduğunda parmağını sallayarak tehdit ediyordu öğretmenleri. Bakan kendisini bu pozisyonda görüyor. Milli Eğitim Bakanı ne yapar? Milli Eğitim Bakanı kafası attığında öğretmeni tehdit eder, fırça çeker. Bu demokrasi kültürünün, insan haklarının olduğu bir ülkede bir bakan çalışanlarını tehdit edemez. Parmak sallayamaz. Ancak totaliter algının hala egemen olduğu, yarı demokrasinin işlediği bizim gibi ülkelerde maalesef böyle oluyor. Bakan parmak sallıyor; ama o parmak sallama devam ediyor.
'ÇÖZÜM KONUSU ÖĞRETMENLERE SORULMUYOR'
Eğitim sisteminin bütün sorunları öğretmenin sırtına yükleniyor. İstihdam sorunumuz var, o binaların yapılması, temizlenmesi, bakımı, onarımı vs. ilgili problemlerimiz var. Zorunlu eğitimin yol açtığı ciddi problemler var. Ondan sonra öğretmen yetiştiren kurumlarla Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki o eş güdümün sağlanamamasından dolayı, çünkü bunun ikisi de kendi başına birer kral, burunlarından kıl aldırtmıyorlar, diyalogları yok, sıkıntılar var. Her gelen bakan kendinden öncekinin yaptıklarının eksikliğini giderip, daha iyiyi yapmak yerine onu değiştirip bu sefer kendi başka bir şey yapma yolunu seçtiği için sürekli müfredatın değiştirilmesinin açtığı problemler var. Kalabalık sınıflar var. Desteklenmeyen bir öğretmen var. Hizmet içi eğitimle desteklenmeyen bir öğretmen var. Sınıfta, okulda, laboratuvarda kütüphaneniz yok, aracınız yok. İktidarların en kolay şekilde yükleyeceği kim var? Öğretmen. Alanın sorunlarını az çok biliyoruz. En azından buna ilişkin öğretmene müracaat edilebilir. Ama öyle olmuyor. Bakan efendiler, kendilerine göre bir ekibi var. Oradan, buradan toplamışlar. Bunların eğitimle alakası yok pek çoğunun. Eğitimle ilgili bir bilgisi, kültürü vesairesi de yok pek çoğunun. Toplanıyorlar. Diyorlar dünyayı da araştırın. Araştırıyorlar. Ne yapın? Üçe bölün, ikiyle çarpın, beş ekleyin onu uygulayın.
'TARLALARDAN DÖNECEK ÇOCUKLARIN SINAVI NASIL OLACAK?'
Bizim bakan efendi Türkiye'yi Ankara'dan ibaret zannediyor. Ankara'daki koşullardan ibaret zannediyor, Edirne'yle Kars arasını, koskoca coğrafyayı. Hepsini Ankara gibi zannediyor. Ankara'ya göre planlanıyor. Her yer Ankara'ya uyacak diyor. Nasıl uyacak Kars, Urfa? Bunların ekonomik, şu, bu koşulları farklı. Bütün planlamaların bunlara göre yapılması gerekirken, Ankara'daki kafayla bütün ülkeye elbise biçmeye çalışırsanız, böyle acayip bir sonuca gideceksiniz. Bu çocuklar yarın SBS sınavında öğretmeni ful olan, derslikleri düzenli olan okulda eğitim alan çocuklarla, hala pek çok branş dersleri boş geçen, öğretmeni olmayan okullarda ve bir, iki ay sonra çocukların tarlalardan geldiği okullardaki öğrencileri nasıl yarıştırıp, eşitlikten bahsedeceksiniz? Oyun oynuyorlar. Bizim eğitim sistemimiz yalan üzerine kurulmuş bir sistemdir. Bakan halka yalan söylüyor. Onun altındaki genel müdürler bakana yalan söylüyor. Onun altındaki il milli eğitim müdürleri onlara yalan söylüyor.
'YURTDIŞI GEZİSİ YERİNE OKULLARA HARCAMA YAPILSIN'
Milli Eğitim Bakanları'nın o eğitime ayırdığı bütçeden, sırf yurt dışı gezilerine yönelik bakan ve taifesinin harcadığı para kaç milyar lira? Bize açıklasınlar. Eğitime bütçe ayırdım. Bunun hepsi okula mı gitti? Urfa'da okulu gösteriyorsunuz, okulda sıra yok. Devletin parası yok olduğundan dolayı değil ki bu. Bu merkeziyetçi yapının, bu vurdumduymaz yapının ve herkesin birbirini aldatmak üzerine kurulu olduğu, kağıtlar üzerinde her şeyin uçuştuğu; ama fiiliyatta hiçbir şeyin gerçekleşmediği bir sistemin sonucudur. Ve başbakan araştırsın, o bütçeye ayırdığı payın ki, büyük bir oranının personele gittiğini biliyoruz. Kalan kısmı, inşaat için, yeni dersliklerin yapılması için ayrılan kısmın bakanların dış gezilerde tüketildiğine bir baksın. Ne oluyor bu paralar? Çok ciddi rakamlar var orada. Bizim aldığımız duyumlarda çok ciddi rakamlar var.
DERSHANELERİN KAPATILMASI
Eğitimin problemlerini tartışacağımız yerde dershanelerin kapatılması gündemi ile konuyu kapattılar. Dershane sebep değil ki, sonuç. Sen bir yarışma yapıyorsun. Üniversiteye, liselere yerleştirme yapacağım diyorsun. Sınav koyuyorsun. Sınavın olduğu yerde herkes o sınavı aşmak ister. Bunun için da artı ek bilgiler peşinde koşar. Bunun için de dershaneye gider, özel ders alır. Bu girişimin önünü kesemezsin. Bu eğitim sisteminin bizzat ortaya çıkardığı bir sorun değil ki dershaneler, senin ortaya koyduğun yarışmanın sonucu ortaya çıkan bir durum. Bu sistem var olduğu müddetçe bir aile çocuğu için en iyi olanı ister. Ve imkanları ölçüsünde çareler arar."
(Kaynak: Gazeteipekyol)