Haberler

Yozgat'ta Grafik Fotoğraf Öğretmeni 'Diorama' Sanatıyla Minyatürler Yapıyor

Güncelleme:
Abone Ol

Yozgat'ta öğretmenlik yapan Ayşe Yaşar, atık malzemeler kullanarak 'diorama' sanatıyla ev, iş yeri ve Türk mutfağı gibi mekanların minyatürlerini yapıyor. Yaşar, Türkiye'de 'diorama' sanatının fazla bilinmediğini ancak birçok yerde farklı tabloların bulunduğunu belirtti. Yaptığı çalışmaları sergilediğinde güzel tepkiler aldığını söyleyen Yaşar, bu sanatın zevkli ve yorucu olduğunu ancak gelecek kuşaklara aktarmayı hedeflediklerini ifade etti.

SEYFİ ÇELİKKAYA

(YOZGAT)- Yozgat'ta Grafik Fotoğraf Öğretmeni Ayşe Yaşar, sosyal medya platformlarında ilgisini çeken 'diorama' sanatını destek almadan öğrendikten sonra atık malzemeler de kullanarak ev, iş yeri ve Türk mutfağı gibi mekanların minyatürlerini yapmaya başladı. Yaşar, Türkiye'de 'diorama' sanatının kelime olarak fazla bilinmemesine karşın birçok yerde farklı tabloların, kompozisyonların bulunduğunu söyledi.

Yozgat'ta öğretmenlik mesleğini sürdüren Ayşe Yaşar, arkadaşı Ayşe Şimşek ile birlikte dört yıl önce merakla başladıkları 'diorama' sanatını, kendilerini geliştirerek devam ettirdiklerini, evlerinde boş zamanlarında yaptıkları çalışmaları sergilediklerinde güzel tepkiler aldıklarını söyledi. Yaşar, elektronik malzemelerin atık plastik parçalar ile çeşitli malzemeler kullanarak hazırladıkları kalıplar, alçı tozu, atık kumaşlar gibi birçok malzeme kullanarak, eski Türk mutfağı ve Türk oturma odası, dikiş odalarına yönelik tablolar oluşturdu. Cımbız ve bıçak yardımıyla küçük parçalara ayırarak şekil verdiği malzemelerden kedi, çaydanlık, soba, radyo, saat, tablo gibi minyatürler yapan Yaşar, bunları yaptıkları çeşitli araştırmalarda elde ettikleri bilgilerle detaylandırıp yaptığını söyledi.

"Kelime olarak dioramayı bilmiyoruz, onun için de sanki çok yabancıymış gibi geliyor bize"

Yaklaşık 30 yıldır Yozgat'ta Grafik Fotoğraf Öğretmeni olarak görev yapan Ayşe Yaşar, kelime olarak dioramayı bilmediğimiz için sanki çok yabancıymış gibi geldiğini belirterek, şöyle konuştu:

"Diorama kelime olarak gerçek ya da kurgu olan bir olayın bir anın ya da bir hikayenin ışık oyunlarından da yararlanarak üç boyutlu tablolaştırılmış hali. Ayrıca üç boyutlu yüzeylerde büyük tablolardan sergiler oluşturulması demek. Aslında 1800'li yıllarda dünyada gelişmeye başlayan diorama, günümüz Türkiye'sinde, ülkemizde de pek çok yerde görülmekte. Biz aslında kelime olarak dioramayı bilmiyoruz, onun için de sanki çok yabancıymış gibi geliyor bize. Diorama üç boyutlu yüzeylerin tablolaştırılmış hali. Gerçek ölçülerinde olduğu gibi minimalize edilmiş küçük tablolar şeklinde de bize sergi olarak sunulabiliyor. Tarihimiz çok zengin. Türkiye'nin hemen hemen bütün illerinde üç boyutlu kompozisyonlar şeklinde, genelde müzelerimizde kompozisyonlar, tablolar, biblolar ve içeriğindeki malzemelerle birlikte kompozisyon olarak önünüze çıkmakta. Örneğin Anıtkabir'de Kurtuluş Savaşımızın canlandırılması. İstanbul'da çok büyük sergi alanı olan Miniatürk, Edirne'de tıp biliminin gelişimiyle ilgili üç boyutlu canlandırılmış kompozisyonlar, Konya'da Mevlevihane, dini eğitimle ilgili üç boyutlu gözümüzün önüne sergi olarak sunulan kompozisyonlar. Bunlar gerçek ölçülerinde hayatımızda olan, müzelerimizde daha çok günümüz gençlerimize anlattığımız tarihi olaylarımız ve olgularımız. Bunun dışında bizim kullandığımız anlamında da küçük gene geçmişimize yönelik yaşantınızdan da örnekler alıp, algıladığınız ve küçük panolara yerleştirdiğimiz minyatür sanatı gibi düşünün, onun üç boyutlu halini oluşturuyoruz."

"Çok zevkli, çok yorucu, biraz da maddi imkanı zorlayan güzel bir çalışma"

Yaptıkları çalışma ile hem boş zamanlarını değerlendirdiklerini hem de araştırarak elde ettikleri kullanılan mekanları gelecek kuşaklara aktarmaya çalıştıklarını anlatan Yaşar, konuşmasını şu cümlelerle tamamladı:

"Bu sanatla ilgili çok fazla teknoloji uyarıcımız var. Pek çok medya kanallarında bu işle ilgilenen arkadaşlarımız var. Onların yaptığı işleri takip ederek merakımız başladı. Bir arkadaşım var Ayşe Şimşek, onun merakıyla, ilgisiyle başladık biz bu olaya. Daha sonra eski Türk mutfağı ve Türk oturma odası, dikiş odalarımıza yönelik olarak çalıştık. Pek çok malzeme işte kalıplar, alçı tozu, kumaşlar, CNC makinalarından yararlandığınız üç boyutlu çalışmalar. Pek çok malzeme örneği verebiliriz. Bunlarla birlikte gene üç boyutlu panolarımızda kompozisyonlar oluşturmaya başladık. Yaklaşık üç-dört yıldır yapıyoruz bu işi, çok zevkli, çok yorucu, biraz da maddi imkanı zorlayan güzel bir çalışma. Zevk alıyoruz, çünkü sergiye çıktığı zaman insanların tepkisi çok güzel, geçmişten günümüze gelen anıların paylaşılması çok güzel. Çok farklı ve güzel duygularla pek çok yansıma geldi. Araştırmalarımızın içinde bu da vardı. Evlerimizde neler vardı eskiden? Nasıl kullanırdık? Onları birebir kendi el yeteneğimizi de katarak güzel bir kompozisyon oluşturmaya çalıştık. Sipariş üzerine çalıştıklarımız da var. Daha çok panolar üzerinde çalışıyoruz. Panolarımızın şeklini değiştirebiliyoruz, yuvarlak ya da kare, dikdörtgen. Küçük kutular şeklinde anahtarlık yapabiliyoruz. Havluluk yapabiliyoruz. İsteğe bağlı olarak mutfakta ya da koridorda ya da sabunlarımızda kişiye özel duvarları süsleme unsuru olarak da kullanabiliyoruz. Güzel bir hobi olarak çalışıyoruz biz bunu. Çok yorucu ama çok zevkli, çok güzel zaman geçirebileceğimiz bir hobi. Tavsiye ediyorum herkese."

Kaynak: ANKA / Yerel

Türkiye Yozgat Sanat Yerel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title