Filistin’deki zulme bakış, doğru bilinen yanlışlar…

Burcu Kösem

Filistin'deki insanlık dramı 1. Nekbe (Büyük Felaket) olarak tanımlanan 1948 yılından bu yana hiç dinmedi. O dönemden bu yana milyonlarca Filistinli, yurdundan zorla sürülmekle kalmayıp, yüz binlercesi de İsrail'in kadın çocuk ayrımı yapmayan vahşi saldırılarında yaşamını yitirdi. Vatanını savunacak kadar cesaretli olanlar ise, hapishanelerde esir tutularak, sistematik bir tehcir uygulandı. Bunlarla birlikte Filistin halkı Gazze'de ablukaya alınmasına rağmen direndi. Ve bu yaşananlar tüm dünyanın gözü önünde cereyan etti. Yaşanan büyük trajedi karşısında Filistin hak arama mücadelesini her şeye rağmen sürdürdü.
7Ekim 2023'te bu sistematik tehcir, tam bir soykırıma dönüştü!
Soykırım denilmesine içerleyenlerin mevcut olduğunu biliyorum. Ancak 7 Ekim'den bu yana öldürülen 61 bin ve yaralanan yüz binlerce Filistinli düzenli bir ordunun askerleri değildi. Bilakis kadın, çocuk, hasta ve yaşlı ayırt edilmeksizin hayattan vahşice koparılmış masum Gazze ve Filistin halkı, hatta Lübnan'a sığınmak zorunda kalmış Filistinlilerdi!
Bu bir soykırımdır. Çünkü yaşamından koparılanlardan 18 bini masum çocuklardı… Ve hatta Gazze Hükümeti Basın Ofisi, bu soykırım sırasında 214 bebeğin dünyaya gelir gelmez öldürüldüğünü, bir yaşın altındaki 808 bebeğin ise, saldırılarda hayatını kaybettiğini duyurmuştu.
Geride kalan öksüz, yetim ve travmalı çocuklar mı? Onları da yine maalesef rakamla telaffuz edeceğim: tam 1 milyon çocuk! Evet, BM raporuna göre 1 milyon çocuk, depresyon, anksiyete ve intihar düşünceleri nedeniyle psikolojik desteğe muhtaç bırakılmış durumda. Hal böyleyken, İsrail'in Filistin halkına bir soykırım uygulamadığını ve sözde teröre karşı mücadele etmek için savaştığını söylemek hangi mantık ya da en azından vicdana sığar?
Filistinli tutuklu değil, Filistinli esir takası…
Hamas, Gazze'de ateşkes ve esir takası anlaşması kapsamında esir değişiminin yedinci turunda hayattaki 6 İsrailli erkek esirden 2'sini daha Uluslararası Kızılhaç ekiplerine teslim etti. Şimdilik sözde bir ateşkes var gibi gözüküyor ve karşılıklı esir takasları yapılıyor. Ancak ateşkes için "sözde" ifadesini kullanma sebebim İsrail'in sistematize olmuş zulmünün son bulacağına yönelik inancımın olmayışıdır. Görüyorum ki; esir takasında bile Netanyahu hükümeti tarafından kendi esirleri üzerinden devam eden bir sömürü hakim.
Batı basınında da sıklıkla kendine yer bulan ve İsrail hükümetinin Filistinlilere yönelik soykırımına bir bahane olarak öne sürülüp, duygusal bir sömürü haline getirilen Bibas ailesi bu sömürünün en bariz örneği. Bibas ailesi gerçekte İsrail'in bombaları altında yaşamını yitirmiş olmasına karşın, kamuoyunda sanki Hamas tarafından katledilmiş gibi lanse edildi. Oysa o aile, ne yazık ki pek çok Filistinli kadın ve çocuk gibi Netenyahu'nun toprak ve koltuk hırsı uğruna yaşamını yitirmişti… Bunun, gerçekte bir propaganda, bir çeşit duygu sömürüsü olduğunu anlamak için ise, Hamas'ın İsrail'e teslim ettiği diğer rehinelerin durumuna bakmak yeterli.
Diğer taraftan dikkatinizi çekiyor mu, bilmiyorum. Ancak Hamas'ın İsrail'e teslim ettiği esirler karşılığında İsrail, Filistinli tutuklu damgasıyla yüzlercesini hatta bazen binlercesini teslim ediyor. Bu karşılıklı bir esir takası olmasına rağmen, İsrailler ne kadar esirse Filistinliler de o kadar esir olmasına rağmen, Filistinliler bu takaslar sırasında basına hep tutuklu olarak lanse ediliyor.
İşgal, her geçen gün daha çok genişledi!
İsrail'le Filistin arasındaki bu savaşa çoğunlukla Hamas-İsrail Savaşı deniliyor. Hamas'ı bir terör örgütü olarak gösterenler, gerçekte tümden bir Gazze halkını ya da dün olduğu gibi bugün de yerinden edilen Batı Şeria'daki bir Filistinliyi de o kategoriye sokmuş oluyorlar.
Batı Şeria'daki Filistinlilerin topraklarını gasp eden İsraillilerin sayısının 1995'ten bu yana üç kat artarak 2024'te yaklaşık 740 bine ulaştığı haberleri ne yazık ki uluslararası basında yer bulmuyor. İsrail'in vahşi politikalarının hızla ve geri dönülemez biçimde, uygulanabilir iki devletli çözümü ortadan kaldırdığı konusu da çoğunlukla görmezden geliniyor.
Ve bu vahşi soykırım karşısında Gazze'nin yeniden inşası konusunda Trump'ın talihsiz söylemleri oldukça canımızı sıkmıştı ki; Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın bu söylemlere karşı net tavrı ve cevabı yüreklerimize su serpmişti. Gelin o cevabı yeniden hatırlayalım:
"Burada asıl konuşulması gereken şudur, bakınız Gazze'de 61 binden fazla masum şehit oldu. Okullar, kiliseler, camiler, üniversiteler bombalandı. Gazze'deki binaların neredeyse yüzde 80'i yıkıldı. 50 milyon tonu aşkın devasa bir enkazdan bahsediliyor. Gazze'deki yıkımın mali faturasının 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu ağır faturanın müsebbibi de İsrail ve Netanyahu hükümetidir. İsrail, kendi başına bu faturayı mutlaka ödemelidir. İsrail yönetiminden, öncelikle sebep oldukları yıkımın bedeli tahsil edilmeli, bununla da Gazze'deki yeniden inşa süreçleri başlatılmalıdır. Tazmin edilmeyen her zarar, faili daha da azgınlaştıracaktır. İsrail'in onca yıkıma, onca acıya, katliama sebep olduktan sonra, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesine izin verilemez. Dolayısıyla Netanyahu, 15 ay süren katliamlarına rağmen topraklarından kopartamadığı Gazzelilere yer arayacağına, Gazze'de yol açtığı 100 milyar dolarlık zararı tedarik edeceği kaynak aramalıdır."
Özetle; "Gazze, Gazze halkınındır" ve bu halk topraklarını dün olduğu gibi bugün de terk etmeyecektir. Yaşatılan zararın bedeli de İsrail'e ödetilmelidir.