Erkek konuşur kadın dinler

Çiğdem Sidar Ceylan

Zeytinburnu Aile Kadın Destekleme ve Engelliler Merkezi, kısa adıyla AKDEM geçtiğimiz günlerde bir seminer düzenledi. Seminer 18 yıldır "Çarşamba Seminerleri" adıyla sürdürülen programın bir parçası.
AKDEM, yaşam kalitesini yükseltmek, aile ilişkilerinde koruyucu, rehabilite edici ve önleyici çalışmalarla takdiri hak ediyor. Bu tartışılmaz ama belki daha iyisi için fikir jimnastiğine ihtiyaç var.
18 yıldır sürdürülen program kapsamında düzenlenen, bu yılın ilk seminerinde; eşler arasındaki güç dengesizliğini gidermek ve buna karşı önlemler almak hususunda oldu.
Belki size de çok klişe gelecek ama benleri yok etmeden biz olmak ve sevgiyi güçlendirip yüceltmek dolayısıyla mutlu evlilikler için on altın kural ele alınıp konuşuldu.
Seminerde konuşmacı Aile Danışmanı, Yazar Serhat Yabancı. Seminerin içeriği, ne anlatılıp ne sunulduğu, on altın kuralın ne olduğu kısmına hiç girmeden, dikkatimi çeken bir hususu akıl ve mantığınıza sunmak istiyorum.
Aile Danışmanı konuşmacı erkek, fotoğraftan göründüğü kadar söylüyorum; dinleyicilerin neredeyse tamamı kadın. Birkaç erkek çocuk dışında, tek bir yetişkin erkek, yani baba yok salonda. Çocuklar da muhtemelen, anneleri babalarına bırakamadıkları için zorunlu olarak annelerinin peşinden gelip salonda duruyorlar.
Size de garip gelmiyor mu? Bir, on ya da yüz altın kurala ihtiyacı olan sadece kadınlarmış ki erkekler hiç oralı olup da dertlenmemiş, dinlemeye bile gelmemiş. Ama erkek evlatlarını kendilerine vekâleten mi göndermiş yoksa 'bizden olmaz artık' deyip gelecekler nesilleri kurtaralım diye mi bilmiyorum.
Sanki sorunun tek kaynağı hep kadınmış gibi rehabilite edilmeye çalışılan bizler, rehabilite eden hep onlar. Bu değişir mi, nasıl değişir, ne zaman değişir bilmiyorum.
Ama belli ki onlar hep konuşup biz hep dinledikçe bir yere varmadık varamayız.
Ne zaman ki konuşmacı kadın, dinleyiciler erkek oldu, işte o zaman bir umut inanabiliriz onların çabalayıp sorunu kendinde aradığına.
Ya da onu da geçtim, en basitinden, ilk adımımız şu olsun, ne zaman ki kadınlar çocuklarını babalarına bırakıp o salonu doldurabildi ve konuşmacıya karşı 'ben'ini geliştirip 'ben' gibi durabildi.
İşte o zaman bir şeyleri kurtarmaya çalışan sadece kadınlar değil erkekler de olduğuna inanabiliriz.