Haberler

Yaptığımız iyilikleri gösterişe kurban mı ediyoruz?

Doç. Dr. Abdurrahim Kaplan

Doç. Dr. Abdurrahim Kaplan

Akademisyen / Mardin Artuklu üniversitesi
19.11.2022 11:05

Gösteriş, kişinin içinde taşıdığı şeyin, tersi bir biçimde davranarak kendini karşısındaki insanlara farklı olarak tanıtmasıdır.

Allah, insanı en güzel sûrette yaratmış, ona imkân ve nimetler vermiştir. Ancak verdiği nimetin hesabının sorulacağı konusunda uyarmıştır. Verilen nimetin hesabının sorulacağı düşüncesi; kişiyi kendisine, ailesine, çevresine ve topluma karşı sorumlu olma bilincine sevk etmektedir. Her türlü davranışı sergileme hürriyetine sahip olan insanın her davranıştan aynı sonucu aldığını söylemek ise imkânsızdır.

İnsan, Allah'ın rızasına uygun davranışlarda bulunması halinde bunun mükâfatını alacaktır. Diğer taraftan fıtrata aykırı, Kur'ân ve sünnetin esaslarıyla uyuşmayan aldatıcı davranışlar sebebiyle de ilâhi cezaya maruz kalacaktır. Hz. Peygamber'in: "Ameller ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur" (Müslim, "İmare", 155) sözü yapılan her ibadetin, işlenen her sevabın kişiye fayda sağlamayacağını göstermektedir. Çünkü insan, bazen bir davranışı/ibadeti îlahi rızayı kazanma gayesiyle yaptığını iddia etse de bunu nefsin istekleri, insanların takdiri, taltifi ve gösteriş için yapabilmektedir. Böyle bir niyet ise onu gösteriş gibi aldatıcı bir davranışa sürüklemektedir.

Samimi kimselerde niyet ve amel Allah'ın rızasını kazanmak iken bu düşünceden uzak olanlarda ise gösteriş öne çıkmakta böylece ihlastan uzak bir davranış ortaya koyulmaktadır. Nitekim Kur'ân, bu aldatıcı davranışı riya olarak ifade etmekte ve bu davranışın kâfirlere mahsus olduğu bilgisini de vermektedir. (Nisâ 4/142; Mâûn 107/6) Kur'ân'-ı Kerim'de gösterişte bulunanlar şöyle haber verilmektedir: "Allah'a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını, insanlara gösteriş için sarfedenler de (ahirette azaba dûçâr olurlar). Şeytan bir kimseye arkadaş olursa ne kötü bir arkadaştır o.! " (Nisâ 4/38) konuyla ilgili şu rivayet dikkate değerdir. Mansur b. Ammâr şöyle anlatır: Benim Allah için sevdiğim bir dostum vardı. Her vakit beni ziyaret ederdi.Zühd ve takva sahibi olup zaman zaman ağlardı. Bir ara onu görmez oldum. Sorduğumda zayıf ve halsiz düştüğünü söylediler. Gidip kapısına çaldım kızı çıktı. İçeri girdim odada yatar vaziyette gördüm. Yüzü kararmış, gözleri mavileşmiş ve dudakları kabarmıştı. Kendisine" Lâilâhe illallah'ı çokça tekrar et" dedim. Gözlerini açıp göz ucuyla bana baktı. Korktum ve kendisine şunu söyledim: Eğer bunu söylemezsen seni yıkayıp kefenlemem ve cenaze namazını kılmam. Adam bana şunu söyledi: Kardeşim Mansur, bununla benim aramda engel var. Bunun üzerine ben de "La havle" çekip: Namaz, oruç, takva ve zühd nerede? diye sordum. Adam da Ey kardeşim! Bütün bunlar Allah rızası için değildi. Bunları insanlar bahsetsinler diye yapıyordum. Tek başıma kaldığımda perdeleri indirir, kapıları kapar ve Rabbime isyan etmek suretiyle adeta onunla savaşırdım (Ruhu'l-Beyân).

Anlaşılacağı üzere samimiyetten uzak, Allah rızası gözetilmeden gösteriş düşüncesiyle yapılan her türlü davranış/ibadet kıyamet gününde karşılıksız kalmakta ve kişiyi aldatmaktadır. Nitekim Kur'ân, bu şekilde aldanan kişileri tanımlarken "Nefsini ilâh edineni gördün mü? (Câsiye 45/23) sorusunu sorarak müminlerin bu yanlıştan uzak durmaları gerektiğini hatırlatmaktadır. Mümin, kâfir ve münafıklara ait olan bu olumsuz davranıştan sakınarak attığı her adımda Allah'ın hoşnutluğunu kazanma gayesi gütmelidir. Aksi takdirde insanlara gösteriş gayesiyle yaptığı her davranış boşa gidecek hem dünyada hem ahirette kaybedenlerden olacaktır. Rabbim bizlere rızası için her türlü iyi davranışı yapmayı nasip etsin.

Hoşça kalın..

Dostça kalın…

title