Sağ beyin, sol beyin (5); Çoklu kişilik bozukluğu
Dr. Mehmet Yavuz
Önceki yazımızda sağ ve sol beynin özgürlüğünü ilan etmesi ile kendini gösteren şizofreniden bahsettik. Bir de sağ ve sol beynin birbirinden tamamen bağımsız olmasa bile uyumsuz çalışması ile ortaya çıkan ilginç tablolar vardır. Dolayısıyla beyin hemisferlerinin özgürlüğünü ilan etmesi dışında, uyumsuzluğa neden olan hemisferler arası "çatışma'' da özel ve önemli bir konudur. Önceki yazılarımızda değindiğimiz sol beynin mantık, sağ beynin duygu timsali olduğu gerçeği de bireyin genel karekter yapısını etkilemektedir. Öyle sanıyorum ki her birey hayatında bir kez dahi olsa, "Mantık mı, duygu mu?" çıkmazında kalmış ve mesleki anlamda "inner conflict" olarak adlandırdığımız "iç çatışma" durumuyla karşı karşıya gelmiştir. Baskın hemisfere sahip olanlar bu gibi durumlarda çok daha sağlıklı kararlar alabilmekte herhangi bir ikileme düşmemektedirler. Yine şizofrenlerde, bütünsel olarak beynin ve kişiliğin ikiye bölünmesi sonradan gelişen bir durum iken, çoklu kişilikte (multi-personality) bu durum doğuştandır. Bu ruhsal hastalıkta birey, beyninin diğer yarımküresinin yönettiği kişiye bir yabancıya bakar gibi bakar ve hareketlerini izler. Tek bedende farklı kişiler barındıran çoklu kişilik bozukluğu (multi-personality disorder) vakalarında, çatışma yaşanmaması mümkün değildir. Şöyle ki, dengeli ve kontrollü hareket eden superego ile aykırı politika izleyen, id ve ego arasında muazzam çatışmalar yaşanır. Örnek olarak John Cusack'ın "Identity" filminde oynadığı karakteri ve Yüzüklerin Efendisi'nin Gollum'umunu verebiliriz.
Tarihe geçmiş en büyük çoklu kişilik yapılanmalarından biri Sybil'dir. Sybil Dorsett, 17 farklı insana (kadın/erkek) bölünmüş, normale bakışımızı etkileyen bir psikanaliz vakasıdır. Burada enteresan nokta Sybill'in bazı kişilik profillerinde kendini erkek olarak yansıtmasıdır. Diğer bir vaka ise Billy Milligan'dır. Billy Milligan'ın ise tam tamına farklı yaşadığı 24 kişilik yapısı ile Guiness rekorlar kitabına girmiştir. Nerdeyse her kişiliğinin ayrı uzmanlık alanları vardı. Mesela bir kişiliğinde usta bir sanatçı kadar iyi saksafon çalıyor, diğer bir kişiliğinde üst düzey ressamlık yapıyor, bir diğerinde ise hematoloji konusunda en az bir doktor kadar uzmanlaşmıştı. Her bir kişiliğinin, bağımlı, masum, suçlu veya uzmanlaştığı alanları ve her bir karekterin kendi hikayesi, ismi, kişisel imajı, kimliği vardı. İşin ilginç yanı bir kişiliğinde şeker hastası olup ilaç kullanırken, diğer kişiliklerinin tamamen sağlıklı oluşudur. Bir kişiliğinde 40'lı yaşlarda gözlüklü iken bir diğerinde 20'li yaşlarda sportmen bir hava vermesidir.
ABD'de tarif edilen ilginç bir çoklu kişilik vakasının, hostta yani ana kimlikte görme özürlü iken, alt kimliklerin bazılarında gözlerinin görebildiği rapor edilmiştir. Yani kişi, aynı bedende ancak farklı zamanlarda ve farklı kişiliklerde hem görebiliyor hem de bir görme özürlü gibi gezinebiliyor. ''Ey beyin sen ne gizemli dehşet bir şeysin'' demekten kendini alamıyor insan..
Yalnız burada bir hayli ilginç bir noktanın altını çizmek istiyorum. Çünkü bir kişilik yapısında şeker hastası olup ilaç kullanıyorken, diğer bir kişilik yapısında gayet sağlıklı sportmen bir hava verilmesi ya da bir kişilik yapısında görme özürlü iken, diğerinde sorunsuz görebilmesi, akıllara durgunluk verecek bir gizemi işaret etmektedir. Nasıl oluyor da?!! Aynı birey bir kişilik bünyesinde iken görebiliyor da, diğerinde görme özürlü olabiliyor. Bu kadar organik bir değişim nasıl olabilmektedir?!! Maalesef bu soruların cevabını henüz tam manasıyla bulabilmiş değiliz.
Daha da önemlisi, akla gelen dehşet soru şu; "Madem beyin, çoklu kişilik yapılarında gezdikçe farklı farklı bedensel özellikler gösterebiliyor ve bir kişilik yapısında hasta iken diğerinde sağlıklı olabiliyor, bir kişilik yapısında gençken diğerinde yaşlı olabiliyor, o halde çoklu kişilik yapısı olmayan normal ama hastalıklı bireylerde de beyni etkileyerek onları sağlıklı bir yapıya dönüştürebilmemiz mümkün olabilir mi?! Eğer bu mümkün olursa örneğin yıllarca şeker hastalığından muzdarip olan bir hasta, başka bir boyuta geçerek bundan kurtulabilir mi? Ya da görme özürlü biri bu değişimle görmeye başlayabilir mi? Belki de en önemlisi 60 yaşında bir insan bu transformasyonla mesela 30 yaşına inebilir mi?!!
El cevap; Çoklu kişilik yapılarında birey, bir kişilik alt yapısından diğerine transfer olduğunda tüm fiziksel ve bedensel özellikler de değişebiliyorsa çoklu kişilik yapılanmaları arz etmeyen normal bireylerde de bu radikal değişimler mümkün olabilir. Yeter ki yolunu yordamını bilelim!!. (önemli not; henüz bu işin yolunu yordamın bilmiyoruz. Ya da bir yerlerde bilenler var ama biz bilmiyoruz)
Bazen de kişi genellikle host ego (ana kimlik) bünyesinde iken arada bilinmeyen aralıklarla alt egolara (alt kimliklere) geçiş yapabilir. Alt kimliklerin sayısı kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir, hatta Sybil ve Billy'de olduğu gibi anormal sayıda da olabilir. Kişinin ziyaret ettiği alt kimlik sayısı arttıkça, onun karmaşıklığı ve anlaşılabilirliği de zorlaşır. Daha da ilginci, kişi herhangi bir alt kimlikte iken host yani ana karekterden tamamen habersiz olmasıdır. Bazı nadir durumlarda da ana kimlikten haberdardır ancak hareketlerini yine içinde bulunduğu alt kimliğe göre şekillendirir.
Tabii ki, çoklu kişilik yapısı, bireyin karşısındaki insanların da kafasını karıştırır. Düşünsenize bir arkadaşınız var ve o her karşılaşmanızda ayrı bir karekter sergiliyor. Bu arkadaşınızla ne düzeyde bir iletişim kurabilirsiniz ya da nasıl bir denge oluşturabilirsiniz. Elbette ki, bu durum sizin de aklınızı kurcalayacak, belki de kimyanızı bozacaktır. Hele ki bir de vazgeçemeyeceğiniz veya uzak duramayacağınız, birlikte yaşamanız gereken bir insansa bundan etkilenmemeniz mümkün mü?!. Ayrıca farklı alter egolarda (yan kimliklerde) gezinmeleri uzun süreler alıyorsa, tam birine alıştığınızda karşınızdaki kişi, diğer bir alt kimliğe geçecek ve sizi ters köşe yapacaktır. Kişinin alt kimliklere yerleşip daha sonra ne zaman ana karektere dönebileceği, döndüğünde de neler olabileceği de belirsiz bir konudur.
Kişinin bir kimlikten öbürüne yolculuk etmesine, genellikle travmaların sebep olduğu düşünülmektedir. Kişi psikolojik bir travma ile karşılaştığında, otomatik olarak diğer alt kimliğe rücu ederek kendisini mevcut gerilimden kurtarmakta. Belki de bilinçaltı geliştirdiği içsel bir mekanizma ile kendini oto pilota almakta ve her fren durumunda vites değiştirir gibi kimlik değiştirmektedir. Alkol boyutunun ileri düzeylere eriştiği kişilerin bu esnada neler yaptığını sonradan pek hatırlayamadıklarına çoğu kez şahit olmuşuzdur. Belki de kişi alkollü iken başka bir kimliğe transfer olmakta, alkolün etkisi geçince tekrar host (ana) kimliğe dönüş yapmaktadır.
Çoklu kişilik bozukluğu, bastırılmış duyguların kendilerine çıkış için yol aradığı kişilik transferi şekliyle de açıklanabilir. Kişi diyelim çok yapmak istediği ancak sosyal statüsünün ya da içsel reflekslerinin izin vermediği bir durum için, farklı bir kişilik yapısına geçiş yaparak dürtülerini rahatlatıyor da olabilir.
Enteresan konulardan bir tanesi de her alt kimlikte beynin farklı bölgelerinin kullanılmasıdır. Örneğin kişi bir alt kimlikte matematikte deha düzeyinde yetenekli iken, diğerinde edebi konularda mahir edebiyatçılara taş çıkartacak derece de kabiliyetli olabilir. Hatta her kimlikte kendisini konum, statü ve isim olarak bile ayrıştırabilir.
Hukukçular için daha da zor
Haliyle olayın, hukuki boyutları da insana kafayı yedirtecek ve çileden çıkarabilecek düzeydedir. Alterlerin (alt kimliklerin) birinde suç (mesela cinayet) işleyen bir adam, diğer kişilik yapılarında ya da ana hostta bu suç işleyen profilin tam tersi düzgün bir karektere geçmiş ise, bu kişi gerçekte suçlu mudur?, yoksa masum mudur?. Hakim ne ye göre ve nasıl karar verecektir. Bir tarafı suçlu bir tarafı masum bir profilde adli tabiblik nasıl bir yol takip edecektir. Eğer kişi suç işleyen kişilikten, normal ruh sağlığı özellikleri gösteren bir kimliğe geçti ise bunu hasta kabul edipte ilaçta veremezsiniz. En doğrusu, kişiyi bir psikoanaliste sevkedip durumdan sıyrılmak diyebilirsiniz ama ya psikoterapist de başarılı olamazsa?!
Terapist için de zor
Çoklu kişilik yapılanmalarında, davranışçı bilişsel terapi mi, travmaya yönelik EMDR terapisi mi, yoksa analitik psikoterapi mi uygulanacağı mevzusu tartışmalı bir konudur. Bence terapist ön birkaç seans görüşme yapmalı ve tablo hangi terapi tekniğine uygunsa onu tercih etmelidir. Burada hedef, alt ve yan kimlikleri ana host kimlikte birleştirmek ve böylece kişiyi tek bir birey haline getirmek olmalıdır. Burada ki etik kaygı; terapistin daha iyi olan bir alt kimliğe yoğunlaşması ve ana hostu bu yan kimliğe oturtmaya çalışmasıdır.
Sanal ortamlarda, sosyal paylaşım sitelerinde, sohbet platformlarında, statülerini, fiziksel özelliklerini hatta fotoğraflarını değiştirerek, olduğundan farklı bir kimlik yapısı ile bulunanların durumları çoklu kişilik bozukluğu kategorisinde ele alınmamalıdır. Çünkü bu kişiler gerçekte ne olduklarının bilincindedirler. Bir kişilik yapısından diğerine transfer söz konusu değildir. Bununla beraber değişik bir farkındalıkla, gerçeklikten uzaklaşmış sanal kimlik yapılarını da normal kabul edemeyiz. Bunu bir davranış bozukluğu olarak ele almak daha doğru olacaktır.