Üçüncü göz: Epifiz
Dr. Mehmet Yavuz
Antik ve mistik dünya da çok önemli olan epifiz bezi, giderek unutuldu. Çoğu bilim insanı, epifizin gelişimin erken aşamalarında kalan işlevini kaybetmiş bir kalıntı olarak düşünüyordu. Ancak son yıllarda tekrar popüler olmaya başlasa da yine de sırlarını korumaya devam ediyor. Epifiz bezine üçüncü göz adı da verilmektedir. Yüksek bilinç düzeylerine erişmede çok önemlidir. Uzakgörü, durugörü, sezgi ve öngörü gibi meziyetlerde önemli rol oynar. Adeta bir ruhsal anten gibi görev icra eder. Bir yazar arkadaşın ifadesiyle Epifiz bezi yani tıbbi adıyla pineal gland aslında Giordano Bruno'nun panteizmidir. Sufizmde vahdet-i vücud'dur. Simyada felsefe taşının rebis'e dönüşmesidir. Belki zamanı geçmiş metafor ama görme özürlü Neo'nun matriksidir. Çünkü üçüncü göz açıldığı zaman göz kapakların sımsıkı kapalı olmasına rağmen asıl o zaman görmeye başlarsınız.
İslamiyette kalp gözü denen şey aslında epifizdir. Buda'nın alnındaki nokta epifizi temsil eder. Sümer tabletlerindeki kozalak sembolleri epifizi işaret eder. Aynı zamanda aura'nın merkez noktasıdır. Mitoloji de Ra ve Horus'un gözü olarak da bilinir. Fakat bu göz görmez hisseder. Bilinçli olan beynimizin göremediği, duyamadığı, düşünemediği şeyleri hisseder.
İlk defa Descartes tarafından ruh ve bedenin irtibat alanı olarak tarif edilen epifizin, ruh-beden-zihin üçlüsünün komuta merkezi olduğu tahmin edilmektedir. Epifizden üç önemli hormon salgılanır. Bunlar; melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT) hormonlarıdır. DMT; insanda mistik zevk, tasavvufta yükselme ve metafizik aleme geçişte rol oynar. Nitekim abdest alırken başa mesh etmenin, epifiz aktivasyonunu arttırdığı düşünülmektedir. Epifizden salgılanan DMT molekülünün hemen hemen aynısı bazı bitkilerde de bulunur. Bu bitkiler Şamanizm de ve çeşitli dini ritüellerde transa geçmek ve yüksek bilinç düzeylerine erişmek için halen günümüzde de kullanılmaktadır. Bilhassa "Phalaris aruninacea" isimli bitki, DMT açısından oldukça zengindir.
DMT'nin bir özelliği de "Ayahuasca" adı verilen bir iksirin yapımında kullanılmasıdır. Bu iksir, birtakım mistik güçleri ortaya çıkardığı ayrıca telekinezi, telepati, astral seyahat gibi bilinçaltı güçlerini ve aynı zamanda ruhsal alemle irtibatı tetiklediği düşünülmektedir. DMT'ye ruh molekülü diyenlerde vardır. Bu nedenle bazı şaman, kahin ve medyumların üçüncü göz yeteneklerini geliştirerek öngörülerde bulunduklarını bilmekteyiz
Epifizden salgılanan bir diğer önemli hormon sadece karanlıkta salgılanan melatonindir. Melatonin hormonunun salgılanımı ne kadar yüksekse ruhsal alemlerle kurulan bağ o denli güçlüdür. Bu nedenle İslamiyette olduğu gibi diğer dinlerde de gece ibadetinin önemi büyüktür. Melatonin aynı zamanda sağlıklı uyku için de gerekli bir hormondur. En büyük faydası ise insanları kanserden koruması. Görme özürlülerin kansere yakalanma ihtimalinin çok düşük olmasının sebebi de budur. Çünkü sürekli karanlık içerisinde olduklarından melatonin salgılanması diğer insanlara göre daha fazladır. Ayrıca sürekli gece vardiyasında çalışan kişilerde kanser vakalarının daha çok görülmesi, melatoninin kanser önleyici rolünü desteklemektedir. Yalnız burada hatalı bir bilgiyi düzeltmek istiyorum, epifizin sadece gece 23 ile sabah 05 arasında melatonin salgıladığına dair yanlış bir kanaat vardır. Çünkü epifiz yani pineal gland sadece gece bazı saatlerde görev yapmaz. Onun hormon ifraz edebilmesi için gece gündüz fark etmez, yatak odasının karanlık olması yeterlidir. Bu nedenle günün hangi saati olursa olsun epifizin hormon etkisinden yararlanmak için uyku ortamının ışıktan arındırılması lazımdır. Gece vardiyasında çalışıp da gündüz uyuyanların bu kritik noktaya dikkat etmeleri gerekiyor.
Diğer taraftan epifiz bezinin, yüksek irtifalarda denize seviyesine göre daha çok hormon salgıladığı eskiden beri bilinmektedir. Bu yüzden tarih boyunca ibadethaneler olabildiğince yükseğe yapılmıştır. Birçok manastırın dağ yamaçlarına, yüksek yerlere yapılması bu sebepledir Böylece üst bilinçlerle daha fazla iletişimde bulunmak hedeflenmiştir.
Somut olarak tarifleyebildiğimiz fiziksel 5 duyunun yanısıra soyut olarak ifade ettiğimiz zihinsel bir duyu daha vardır ki, buna 6. His demekteyiz. Eskilerin "hissi kablel vuku" dedikleri 6. His, epifizden kaynaklanan uzakgörü, öngörü ve durugörü yeteneğinden başka bir şey değildir. Altınca hisse, aslında geçmiş deneyimlerimizden ve sosyal hafızaya kayıtlanmış anılarımızdan analiz edilerek süzülen bir bilinçaltı gücü demek de mümkündür. Biz burada epifiz ile bilinçaltının karmaşık bir iletişim içerisinde olduğunu düşünmekteyiz ancak henüz epifizin bilinçaltı ile nasıl bir bağlantı içerisinde olduğunu bilmiyoruz. Beynimizde saniye de 1'in arkasında 6 km'lik bir sıfır kadar ultra hipersonik sayıda olağanüstü nöronal iletişimi düşünürsek epifiz olsun bilinçaltı yapıları olsun hatta üst bilinç olsun inanılmaz bir network matriski içerisinde olduklarını varsayabiliriz. Dolayısıyla adına basitçe sezgi de dediğimiz altıncı hissin, lokomotif unsuru epifiz olsa bile bunun bilinçaltı yapıları ile yoğun bir veri alış verişi içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Değişik bir farkındalıkla bilince yükselen bu duygu aynı zamanda auramıza da yüklenmektedir. Böylece üçüncü gözü gelişmiş üstad kişiler, sizin auranıza sinmiş olan sezgilerinizi algılayıp yorumlayabilirler.
Bununla beraber, altıncı his ile önyargı birbirine karıştırılmamalıdır. Önyargı da zihinsel bir derinliğe girilmeden rastgele sübjektif kesin bir yargı vardır. Dolayısıyla altıncı his bir sezgi, önyargı ise daha kesif inançla geliştirilen toleranssız bir hükümdür. Altıncı his, hissedilir ve tatbik edilmeyebilinir ancak önyargının çoğunlukla peşinden gidilir. Altıncı his, umumiyetle pozitiftir ve sıcaktır, absürt değildir. Önyargı ise her zaman negatif ve soğuk bir duygudur, saçma olabilir. Daha net bir ifade ile hisleriniz sizi olabilmesi muhtemel sezgilere götürür. Genelde uyarıcı, mesaj verici hususiyetler taşır. Önyargılar ise sürekli kötü bir senaryoda yoğunlaşmanıza ve şartlanmanıza neden olur. Sezgilerinizi takip etmeyebilirsiniz ama önyargılarınızdan kolay kolay kaçamazsınız.
Epifizin bazı dış faktörlere ve beslenme şekline göre fonksiyonunun azalması ya da tamamen kaybolması da mümkündür. Diş macunlarında bulunan florür'ün epifizin kireçlenmesine neden olarak hormon salgılanmasını azalttığı iddialar arasındadır. Bu nedenle aşırı florür kullanılmasını tavsiye etmemekteyiz. Sodyum florid sadece diş macunlarında değil, kola ve kafeinli içecekler gibi bazı yiyecek ve içeceklerde de bulunmaktadır. Çeşme suyundaki klor ve fazla kalsiyum alınması da pineal bez kireçlenmesini tetikleyebilir.
Şu an biraz daha farklı bir mecraya giren Ayurveda ve Kayakalpa öğretileri, epifizden temel alan bilinç ve bilinçaltı güçlerini ayrıca bedensel iyilik halini geliştirmeye yöneliktir. Özellikle Kayakalpa öğretisinde, kişiler günler boyunca hiç ışığa çıkarılmadan devamlı karanlıkta tutulur. Böylece epifiz bezi mümkün olabildiğinde geliştirilerek üçüncü göz yetilerinin maksimuma çıkarılması hedeflenir. Bu esnada sürekli 24 saat aktif durumda olan epifiz bezinin o muhteşem anti-aging yani gençleşme süreçlerine şahit olunur. Kırk gün sürekli karanlıkta kalıp öğretileri takip ederek mesela en az 20 yaş gençleştiğinizi düşünsenize!!. Haliyle yaklaşık 40 günlük bir programla tahmin edemeyeceğiniz kadar gençleşme umudu kulağa oldukça hoş geliyor. Bana göre Kayakalpa, şimdilik kesinliği net olmayan bir fikir olsa da incelenmesi ve araştırılması gereken oldukça ilginç bir durum. İlerleyen günlerde bu gizemli ve büyüleyici mevzuyu ayrı bir makale şeklinde irdelemeye çalışacağız.