Haberler

Bir Yangının Anatomisi: Çürümenin Toplumsallığı

Erinç Büyükaşık

Erinç Büyükaşık

Papirüs Programı Sunucu Yazar Editör
24.01.2025 12:06

Bolu'daki Kartalkaya Kayak Merkezi'nde bulunan Grand Kartal Otel'de 21 Ocak 2025'te yaşanan yangın, 78 canımızı elimizden aldı, 51 kişiye ise yaşam boyu unutamayacakları yaralar bıraktı. Ancak bu facia sadece fiziksel bir yangının dehşetini değil, toplumsal ve politik çürümüş bir yapının cayıran yüzünü de ortaya seriyor. Şunu söylemek gerek besbelli: Kimsenin istifa etmediği, sorumluluk almaktan kaçıldığı bir sistemde, bu trajedi bir kaza değil, devlet mekanizmasının sermaye karşısındaki teslimiyetinin çıplak gerçekliği temelde.

Bu yazı, yangını politik cinnet olarak görme tezi etrafında bir çağrı niteliği taşıyor bir nevi. Yanan bir otelden asılı çarpaflarla kurtulmaya çalışan ve yanarak ölen insanların kulaklarımıza ulaşan çığlığı bir nevi toplumsal çürümüşlüğün en somut göstergesi.

Yangının restoran bölümünde başladığı ve alevlerin hızla otelin diğer alanlarına yayıldığı belirtiliyor. Ancak bu olayı bir teknik arıza ya da şanssızlık olarak görmek körülüktür. Otelde yangın yeterlilik ruhsatının standartlara uygun şekilde alınmaması, denetimlerin şekilsel ve yetersiz olması, devletin kamusal görevlerinden kaçınarak sermayenin çıkarlarına hizmet ettiğinin en net kanıtlarındandır. Denetimsizliğin kurumsallaşması, bu trajediyi bir istisna değil, politik bir cinnet olarak değerlendirmemizi gerektiriyor.

Oktay Baran'ın "Kapitalist Çürüre ve Akıldışılık" ifadesi de felaketi anlamak için kritik bir çerçeve sunuyor. Kapitalizm, yalnızca kârı her şeyin önüne koymakla kalmaz, aynı zamanda etik değerleri, toplumsal sorumluluğu ve insan hayatının temel haklarını da sistematik olarak çürütür ki ağacın gölgesinin kâr etmediğini düşünen bu piyasacı akıl bu katliamla da "can alıcı" yüzünü gösterdi yine. Ne de olsa, bir yangın söndürme sistemi yerine daha şık bir dekorasyon tercih etmek, piyasa mantığının kaçınılmaz bir "zekâsı"dır. Bu sistem, bireyleri ve toplulukları birbirine yabancılaştırarak dayanışma duygusunu zayıflatır ve insanı sadece bir üretim aracına indirger. Yangın güvenliği gibi temel bir ihtiyacı, maliyet unsuru olarak gören kapitalist anlayış, insan hayatını piyasanın merhametine bırakır. Nitekim, 'her şey yolundaymış gibi görünmesi' yeterliyken, kimse arka planda cayır cayır yanan sorumlulukları sorgulamaz. Bu durum, yaşanan felaketlerin birer istisna değil, kapitalizmin çürütücü doğasının kaçınılmaz sonuçları olduğunu ifşa ediyor, hatta bir nevi piyasacı akıl "hayat" değil "ölüm"ün yanında vücut buluyor. Toplumsal cinnet vepolitik cinnettir yaşatılan; insan hayatını değersizleştirerek, çıkarların ve kâr odaklı yaklaşımların her şeyin önüne geçtiği bir toplum yapısını kökleştiriyor bugün. Herkesin 'güvende' olduğuna dair inandırıcı bir illüzyon yaratırken, gerçekte güvencesizliğin ateşi her yerde harlanıyor. Kapitalizmin çürütücü etkisi, sadece ekonomik bir sistemin değil, bir yaşam biçiminin de insan onurunu nasıl aşındırdığını gösteriyor.

Max Weber'in modern bürokrasi anlayışı, liyakat ve sorumluluk kavramlarının kurumsal yapıların temelinde yer alacağını varsayıyordu. Ancak günümüzde, bu kavramlar yerini "kravatlı umursamazlık" ve "süslü raporlarla" maskelenmiş sorumsuzluğa bırakmış durumda. Ancak günümüzde bu ideal, etik çöküşle yerle bir olmuş durumda. Kartalkaya'daki trajedide de gördüğümüz gibi, denetimlerin şeffaflıktan uzak yürütülmesi, devletin sermayeye teslimiyetini ve toplumsal sorumluluk bilincinin kaybolduğunu ortaya koyuyor. Bu çöküş, yangının değil, insan hayatını hiçe sayan bir politik cinnetin yansımasıdır.

Yangın felaketi, toplumsal etik ve adalet sistemine olan ihtiyacın çarpıcı bir çağrısıdır. Denetim mekanizmalarının baştan sona yeniden yapılandırılması, toplumsal etik değerlerin canlandırılması ve insan hayatının piyasa değeri yerine temel bir hak olarak ele alınması şarttır. Bu trajedi, köklü bir toplumsal değişimin gerekliliğini gözler önüne sermektedir.

Kartalkaya yangını, bir felaket olmaktan öte, politik bir cinnetin acı bir örneği olarak okumak gerekir. Kapitalizmin etik değerleri hiçe sayan yapısı, denetim mekanizmalarının işlevsizleşmesi ve insan hayatının metalaşması, bu felaketin temelinde yatan çürümeyi işaret ediyor. Kimsenin sorumluluk almadığı, istifaların dahi gündeme gelmediği bu olaydan çıkarılacak ders, sadece yas tutmak değil, toplumsal bir dönüşümün gerekliliğini haykıran bir uyanış olmalıdır.

title