Haberler

Mekan ve Yazarın Temsilleri Bağlamında Sait Faik'i Düşünmek

Erinç Büyükaşık

Erinç Büyükaşık

Papirüs Programı Sunucu Yazar Editör
11.07.2024 05:29
İnsanoğlunun evrenin soluk mavi noktasında sürdürdüğü yaşam yaklaşık 200 bin yıldır devam etmektedir. Bu uzun süre boyunca insanın dünya ve evrenle olan ilişkisi karmaşık bir yapıya bürünmüş, bizi çoğu zaman hayretler içinde bırakmıştır. Maurice Merleau-Ponty'nin de belirttiği gibi, her an birbiriyle yakın bağı bulunan mucizevî bir deneyime tanıklık ediyoruz ve aslında biz de bu mucizevi ilişkiler ağının ayrılmaz bir parçasıyız. Bu bağlamda insan, hem bir mucize hem de mucizevi ilişkilerden oluşan bir deneyim olarak tarif edilebilir.

İnsan mucizesini anlamlı hâle getiren en önemli olgulardan biri mekân ve insanın mekânla olan etkileşimidir. İnsanın mekânla olan bu etkileşimi, Ed White'ın uzay yürüyüşü sırasında söylediği sözlerde ve James Joyce'un Dublin'i ölümsüzleştirme arzusunda somutlaşır. Uzaydan dünyaya geri dönmek zorunda kalan bir astronotun üzüntüsü, mekânın insan üzerindeki derin etkisini gösterir. Benzer şekilde, Joyce'un Dublin'i ölümsüzleştirme arzusu, mekânın insanın belleğinde nasıl köklü bir yer edindiğinin bir göstergesidir.

Varlığımızı fark ettiğimiz ilk gerçekliklerden biri mekândır. Mekânın varlığı, yalnızca dış dünyayı işaret etmez, aynı zamanda bedensel varlığımızla kapladığımız mekânı da içerir. Bu da mekânın, insanın yaşamını anlamlandırma biçimlerini derinden etkilediğini gösterir. Mekân, hem fiziksel hem de tinsel bir gerçeklik olarak insanın varlığını şekillendirir. Zaman ve mekân kavramlarının birbirinden bağımsız ele alınamayacağını söyleyen Heidegger, mekânı bir etkileşim ve deneyim yeri olarak görür. Bachelard da mekânın zamanın sıkıştırılmış bir hali olduğunu belirtir.

Adalar: Kentin Fenomenolojik Bir Uzantısı

Adalar, İstanbul'un önemli bir parçası olarak, kent ve doğa arasındaki hassas dengeyi temsil eder. Adalar, kent yaşamının karmaşasından kaçış noktaları olarak görülürken, aynı zamanda kentle olan bağlarını da korurlar. Bu bağlamda, Adalar, hem fiziksel hem de duygusal bir mekân olarak karşımıza çıkar. İnsanların Adalar'a olan ilgisi, onların kent yaşamından uzaklaşma arzusunu ve doğayla bütünleşme isteğini yansıtır.

Adalar'ın bu ikili doğası, edebiyatın da ilgisini çekmiştir. İstanbul'un tarihi ve kültürel zenginliklerinin bir yansıması olarak Adalar, pek çok edebi eserde mekân olarak kullanılmıştır. Bu eserlerde Adalar, hem bir sığınak hem de bir bellek mekânı olarak yer alır. Adalar'ın tarihi, doğası ve kültürel zenginlikleri, onları İstanbul'un önemli bir parçası haline getirir.

İnsan ve mekân arasındaki ilişkinin dinamik ve değişken olduğunu belirtmek gerekir. Bu ilişki, mekânın bir fenomen olarak algılanmasına yol açar. Mekân, insanın iç dünyasını yansıtan ve onun varoluşsal deneyimlerini şekillendiren bir unsurdur. Romanda mekânın önemi, insanın yaşadığı duygusal ve fiziksel deneyimlerin bir yansıması olarak ortaya çıkar.

Kent ve Adalar, bu bağlamda, hem fiziksel hem de duygusal mekânlar olarak insanın yaşamında önemli bir yer tutar. Kentin karmaşası ve dinamizmi, insanın içsel çatışmalarını yansıtırken, Adalar'ın huzurlu ve sakin atmosferi, bir kaçış ve rahatlama mekânı sunar. Bu ikili yapı, insanın mekânla olan ilişkisinin ne kadar karmaşık ve çok yönlü olduğunu gösterir. Mekân, insan varlığının değişmez bir hakikatidir. Kent ve Adalar, bu hakikatin farklı yüzlerini temsil eder. Adalar'ın kentle olan ilişkisi, insanın doğayla olan bağını koruma arzusunu ve kent yaşamının getirdiği zorluklardan kaçış isteğini yansıtır. Bu bağlamda, Adalar, hem bir sığınak hem de bir bellek mekânı olarak İstanbul'un önemli bir parçasıdır. Edebiyatın mekâna olan ilgisi, insanın bu karmaşık ilişkiyi anlamlandırma çabasının bir yansımasıdır. Kent ve Adalar, bu anlamda, insanın varoluşsal deneyimlerini şekillendiren ve onu anlamlandıran temel unsurlar olarak karşımıza çıkar.

Sait Faik ve İstanbul'un Mekanları: Bir Adalı Yazarın Şehirdeki İzleri

Sait Faik Abasıyanık, Türk edebiyatının öncü kalemlerinden biri.Öykülerinde, İstanbul'un çeşitli semtlerini ve özellikle Burgazada'yı derinlemesine işler. Sait Faik'in eserlerinde yer alan İstanbul mekânlarını ve bu mekânların öykülerdeki karakterler ve olaylar üzerindeki etkileri doğrultusunda örneklemleri ortaya koymamız gerekirse karşımıza çıkan öykü mekanlarını şu şekilde dile getirmek mümkün;

Burgazada, Sait Faik'in sıkça bahsettiği ve öykülerinde önemli bir yere sahip olan bir mekandır. Ada, Sait Faik'in yaşamının son yıllarını geçirdiği, sakinliği ve samimiyetiyle dikkat çeken bir yer olarak öne çıkar. Sait Faik'in eserlerinde Burgazada, hem bir yaşam alanı hem de bir gözlem yeri olarak önemli bir rol oynar.

"Stelyonos Hrisopulos Gemisi" adlı öyküde, Burgazada'nın kış mevsimi ve balıkçılarının yaşamı tasvir edilir: "Kış adanın sahillerine lodoslarla beraber gelirdi. Kocayemiş ağaçlarının çamlarla birleştiği adanın lodos tarafında, hiçbir ev yoktur. Orada kocaman vahşi kayalar, tuhaf kuşlar ve derin uçurumlar vardır." Bu öyküde, adanın doğal zorlukları ve balıkçıların fakir yaşamı gözler önüne serilir. Sait Faik'in Burgazada'yı betimlemesi, ada halkının günlük yaşamını ve doğayla olan ilişkisini vurgular.

"Ormanda Uyku" isimli öyküde, Burgazada'nın geceleri karides ve pavurya yakalayan sandalların ışıkları anlatılır: "Kaşıkadası bin bir sarnıçla doludur. Ada'da bilhassa geceleyin koşmak çok tehlikelidir." Bu tasvir, Sait Faik'in adaya olan sevgisini ve doğanın güzelliklerini vurgular. Öykülerinde sıkça karşılaştığımız bu doğa betimlemeleri, okuyucuyu adanın atmosferine çeker.

İstanbul'un Çeşitli Semtleri ve Sait Faik'in Gözlemleri

Sait Faik'in öykülerinde, İstanbul'un çeşitli semtleri de önemli bir yer tutar. Bu semtler, öykülerin geçtiği mekânlar olarak sadece fiziksel alanlar değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel göstergeler olarak da kullanılır.

"Semaver" adlı öyküde, Halıcıoğlu semtinde yaşayan Ali ve annesinin yaşamı anlatılır: "Sabah serin, Haliç sisli idi. Arkadaşlarını sandal iskelesinde buldu; hepsi de dinç delikanlılardı. Beş kişi Halıcıoğlu'na geçtiler." Bu öyküde, İstanbul'un işçi sınıfının yaşadığı semtlerin zorlukları ve günlük rutinleri betimlenir. Halıcıoğlu'nun sabah serinliği ve sisli havası, öyküye melankolik bir atmosfer katarken şehrin çalışan yoksulluğuna dair "dinleyen" ve "gören" yazarla da karşılaşmamız mümkündür.

"Bir Kıyının Dört Hikâyesi" adlı öyküde, Burgazada'daki hayat ve insanların çeşitli durumları dört farklı hikaye ile anlatılır. Bu öykü, ada yaşamının farklı yönlerini gözler önüne serer.

"Kim Kime" öyküsünde, Burgazada'da fakir bir kadının kocasının cenazesini defnetmek için verdiği mücadele anlatılır: "Yolun bir kenarı Ada'nın en ayak basılmamış yeridir. Çamlar birbirine girmiştir. Yol, iz yoktur." Bu öyküde, ada halkının zorlukları ve birbirleriyle olan ilişkileri vurgulanır.

İstanbul'un Semtleri: Birer Edebi Karakter

Sait Faik'in eserlerinde İstanbul'un çeşitli semtleri, adeta birer karakter gibi işlenir. Her semtin kendine has özellikleri ve bu özelliklerin öykülere katkıları dikkat çeker.

Galata, Sait Faik'in öykülerinde sıkça geçen bir mekândır. "Balıkçısını Bulan Olta" öyküsünde, Galata Köprüsü'nde balık tutan insanların gözlemleri yapılır: "Şehri akşamüstü sis basmıştı. Sis Haliç yoluyla gelmiş, önce mavnalar, çatanalar, köprüler, sonra kuleler, mağazalar kaybolmuştu. Liman düdük sesleri içindeydi. Vapurlar acı acı bağırmışlardı. Sonra bir sessizlik... Işıklar yayıla yayıla ortaya çıktılar. Bütün şekiller büyüdü, yayvanlaştı. İçime bir sevinç doldu. Bana öyle geldi ki, şehri sis basmadan edemeyeceğim artık."

Bu öyküde, Galata'nın günlük hayatı ve sisli havanın İstanbul'a kattığı mistik hava, Sait Faik'in detaylı gözlemleriyle anlatılır.

Sait Faik ve Doğal Mekânlar

Sait Faik'in eserlerinde sadece şehir yaşamı değil, aynı zamanda yazarın yaşamı yordamaya dair nice ipuçları sunan Adalar'ın birçok doğal mekânı da önemli bir yer tutar. Bu mekânlar, Sait Faik'in insan ve doğa arasındaki ilişkiyi vurguladığı alanlardır.

"Haritada Bir Nokta" öyküsünde, Sait Faik'in Burgazada'ya yerleştiği zaman duyduğu mutluluk anlatılır: "Haritada bir nokta. Çocukluğumdan beri bir adada yaşamak isterdim. Ada, deniz ve sessizlik... İşte şimdi buradayım." Bu öyküde, Sait Faik'in ada yaşamına olan bağlılığı ve bu mekânın onun için ifade ettiği anlam vurgulanır.

Sait Faik'in öykülerinde, İstanbul'un çeşitli semtleri de önemli bir yer tutar. Bu semtler, öykülerin geçtiği mekânlar olarak sadece fiziksel alanlar değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel göstergeler olarak da kullanılır.

Çarşıkapı: "Beleş Plaj" isimli röportajda Kumkapı ve Yenikapı sahillerinin Süleymaniye, Karagümrük, Çarşıkapı, Soğanağa Mahallesi, Şehzadebaşı çoluk çocuğunun plajı olduğunu söyler. Bahsedilen semtlerde fakir İstanbul halkı oturur.

Çemberlitaş: "Sultan Mahmut Türbesinin Kurşunları" isimli adliye röportajında Çemberlitaş'ta bulunan Sultan Mahmut türbesinin kurşunlarını çalıp satan iki gencin yargılanması anlatılır.

Dolapdere:"Dolapdere" isimli hikâyede Beyoğlu'nun karanlık ve izbe arka sokaklarından geçilerek gidilen Dolapdere semtinin genel görünüşü, bu semtte yaşayan insanların hayat standartları hakkında bilgi verilir. Yazar Dolapdere semtini tasvir etmekten çok orada yaşayan yoksul insanların sefil hayatlarını anlatmayı tercih ediyor: "Mahalle bir bayram yeri gibidir. Dümbelek, zurna, keman sesleri duyulur. Kara bıyıklı poturlu, ihtiyarlar gezer."

Haliç: "Semaver" isimli hikâyede fabrika işçisi Ali ve annesi Haliç taraflarında küçük bir evde otururlar. Hikâyede Haliç semtinin kış mevsimindeki görüntüsü hakkında bilgi verilir: "Kış Haliç tarafında İstanbul'dakinden daha sert, daha sisli olur."

Edirnekapı:"Gramafon ve Yazı Makinesi" isimli hikâyede Edirnekapı semtinin yoksul bir mahallesinde gramofon çalan bir genç kızdan bahsedilir.

Sait Faik ve Toplumsal Gözlemleri

Sait Faik'in eserlerinde, İstanbul'un çeşitli semtlerinde yaşayan insanların günlük hayatları, sıkıntıları ve sevinçleri detaylı bir şekilde anlatılır. Bu gözlemler, Sait Faik'in toplumsal duyarlılığını ve insan sevgisini yansıtır.

Fatih: "Kumarbaz Hayri Efendi" isimli hikâyede, Hayri Efendi Fatih'in evine bağlı, işinde gücünde, namuslu ve dürüst insanlarından biri olarak anlatılır: "...Akşamları Fatih halkı gibi parmağıma marul kangalını, kâğıtlara öteberiyi dizer, valdeye taşırdım."

Kadıköy:"Kumpanya" isimli hikâyede Köprü'nün Kadıköy İskelesi'nden bahsedilir.

Eyüp:"Balıkçısını Bulan Olta" isimli hikâyede yazarın oltasını emanet ettiği küçük bir çocuk, onun birkaç dakikalık yokluğundan faydalanarak Haliç köprüsünden Adalar Eyüp iskelesi arasındaki küçük köprüye geçer.

Sait Faik'in öykülerinde sadece şehir yaşamı değil, aynı zamanda doğanın insanla uyumunu temsil eden birçok mekana da tanık oluyoruz. Bu mekânlar, Sait Faik'in insan ve doğa arasındaki ilişkiyive hatta bir nevi çatışmaları vurguladığı alanlar karşımıza çıkar temelde.

Heybeliada:"Bir Aşk Hikâyesi"nde Heybeliada Sanatoryumu'ndan bahsedilir.

Hayırsızada:"İki Kişiye Bir Hikâye"de topal bir martıyla arkadaşlık eden ihtiyar bir Ermeni balıkçı balığa çıktığı bir gün sisler dumanlar arasında önce Hayırsızada'yı fark eder: "Martıya başından ötede etlerinden sıyrılmış kuyruğu titreyen bir kolyoz iskeleti fırlattı, küreklere asıldı. Az sonra sis içindeki Hayırsızadalar gözüktü."

Sait Faik Abasıyanık'ın öykücülüğünde mekân, yalnızca bir arka plan değil, karakterlerin ruhsal dünyalarını, toplumsal gerçekliklerini ve varoluşsal sorgulamalarını şekillendiren temel bir unsurdur. Burgazada'nın sakinliğinde hayat bulan hikayeler, İstanbul'un karmaşık sokaklarında sürüp giden insan manzaraları ve doğanın büyüleyici tasvirleri, Sait Faik'in insan ve mekân arasındaki derin bağları ustalıkla işlediği örneklerdir. Bu öykülerde mekân, zamanın sıkışmış hali olarak, okuyucuyu hem fiziksel hem de tinsel bir yolculuğa çıkarır. Sait Faik'in kaleminden dökülen sözcüklerin bir açıdan şairlerin imgeleriyle bütünleşik bir sezgisellikle okuyucuyu İstanbul'un tarihi ve kültürel dokusuna, Adalar'ın huzur verici atmosferine ve insan ruhunun derinliklerine doğru sürüklediği fark edilebilir. Bu açıdan mekânın poetiği, karakterlerin duygusal dünyalarını yansıtırken aynı zamanda okuyucunun kendi içsel yolculuğunu da tetikler bir şekilde. Böylece, Sait Faik'in eserlerinde mekân, sadece bir yer değil, aynı zamanda insanın varoluşsal deneyimlerine ışık tutan ve hayatın karmaşıklığını anlamlandıran bir ayna işlevi de görür. Orhan Veli'nin bohem, bir anlamda serserilikle harmanlanan varoluşunun izleriyle süregiden bir öykücülük hâlidir bu.

title