Haberler

Post-truth çağında kahramanı anlamak

Erinç Büyükaşık

Erinç Büyükaşık

Papirüs Programı Sunucu Yazar Editör
18.09.2024 07:26

"Gerçeği söylemek zordur çünkü, aslında, tek bir gerçek vardır ama bu gerçek canlıdır; bu nedenle de çehresi bir canlınınki gibi durmadan değişir."

Franz Kafka

Post-truth kavramı Türkçeye hakikat sonrası, hakikat ötesi anlamıyla çerçevelenmiş bir tanımlamayla kavramı tam olarak yansıtamamaktadır. Post-truth, nesnel olan bir gerçeklik karşısında halk kitlelerinin kişisel duygular ve çeşitli çıkarların ağırlık kazanması ile nesnel gerçekliğin silikleştirilmesi ve kamuoyunu etkilemesi olarak tanımlanırken şunu biliyoruz ki 1992 yılında post truth kavramını ilk defa Sırp kökenli Amerikan oyun yazarı Steve Tesich kullanmıştır. 1992 yılında yayımlanan "Government of Lies" (Yalanlar Hükümeti) makalesinde Amerikan halkının önemli bir kısmının Bush hükümeti tarafından yapılan siyasi propagandaları sorgulamadan gerçekmiş gibi kabul ettiğini belirmektedir. Tesich, artık insanların hakikati aramak yerine önüne gelen ham bilgi yığınlarını sorgulamadan kabul ettiğini yazarak eleştirir bu durumu.

Bugünün insanını anlamak, özellikle post-truth çağında, insan ruhunun derinliklerine inerek hakikati aramayı gerektirir. Kafka'nın "Gerçeği söylemek zordur çünkü tek bir gerçek vardır ama bu gerçek canlıdır; bu nedenle de çehresi bir canlınınki gibi durmadan değişir" ifadesi, hakikat arayışının zorluklarını vurgular. Hakikat, durağan bir olgu olmaktan ziyade sürekli değişen, canlı bir varlıktır. Post-truth çağında ise bu hakikat, kişisel duygular ve çıkarlarla şekillenen bir gölgeye dönüşür. İnsanın gerçeği bulma çabası, bu belirsizlikte daha karmaşık bir hal alır.

Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanındaki Raskolnikov, bu gerçeği arayan insanın tipik bir örneğidir. Raskolnikov, ahlaki bir sorgulama içinde kendi gerçeğini yaratma çabasında içindedir. Suç işleyerek kendi adaletini kurmaya çalışsa da, bu girişim ona derin bir ruhsal çöküş getirecektir nihayetinde. Bu durum, modern bireyin gerçeği kendi duyguları ve çıkarlarıyla şekillendirme arzusunu yansıtır. Post-truth çağında da benzer bir arayış görülür: Gerçek, duyguların ve manipülasyonların gölgesinde silikleşir. İnsanlar, hakikati sorgulamaktansa, kendi çıkarlarına uygun olanı "gerçek" olarak kabul eder hale gelir.

Post-truth kavramı, nesnel gerçeklerin duygusal ve öznel algılarla yer değiştirdiği bir dönemi ifade eder. Siyaset ve medya, bu dönemde gerçekleri değil duyguları ve algıları şekillendirir. Orwell'in "siyasi dilin yalanları doğru ve cinayeti saygılı kılmak için tasarlandığı" yönündeki gözlemi, bugünün siyasetinde yankı bulur. Yalanlar, bir ideolojinin parçası haline gelir ve bireylerin zihinlerinde hakikatin yerini alır. Bu bağlamda George Orwell'in siyasetin doğasına dair tespitleri, post-truth dünyasının yapı taşlarını oluşturur. Gerçeği reddetmek yerine onu kişisel ön yargılara ve öznel algılara indirgemek, bireyin hakikate olan güvenini sarsar.

Kafka'nın Dava ve Şato gibi eserleri, modern insanın hakikatle ilişkisini sorgular. Bu eserlerde karakterler, karmaşık ve erişilmez yasaların altında ezilir, gerçeği ararken kaybolurlar. Post-truth dünyasında da birey, hakikati ararken manipülasyonlar ve yanılsamalarla kuşatılmıştır. Bu dünyada hakikati bulma çabası daha da zorlaşır çünkü gerçek, duygusal ve çıkarcı algılarla sürekli değişir. Bu noktada Kafka'nın karakterlerinin labirentler arasında sıkışıp kalması, bugünün insanının da benzer bir çıkmazda oluşuyla benzerlikler barındırır.

Savaş ve çatışma kavramları da post-truth dünyasında derin bir anlam kazanır. Modern dünyanın savaşları ve çatışmaları, artık hakikate dayalı olmaktan ziyade algıların manipülasyonu üzerinden yürütülür. Harari'nin belirttiği gibi, insanlık tarih boyunca gerçeği değil gücü elde etmeyi hedeflemiştir. Post-truth çağında bu eğilim daha da belirginleşir. Hakikat, artık bir hedef olmaktan çıkmış, sadece bir araç haline gelmiştir. Bu araç, çoğu zaman duyguların ve çıkarların hizmetinde, gerçekliğin yerine geçer.

Bugünün dünyasında hem Dostoyevski'nin Raskolnikov'unda hem de Kafka'nın karakterlerinde insanın hakikatle mücadelesinin izlerini bulabiliriz. Hakikat, ulaşılması güç bir hedef olarak kalır; ancak bu hedef, aynı zamanda insanın kendi varoluşsal anlamını bulma çabasının da merkezindedir. Post-truth çağında hakikatin çehresi sürekli değişir ancak bireyin iç dünyasındaki karmaşa da derinleşir. Savaşlar, politik yalanlar ve manipülasyonlar bu süreci daha da güçlendiren unsurlardır. Ancak Kafka'nın belirttiği gibi, hakikat canlıdır; bastırılmaya çalışılsa da en beklenmedik anlarda yeniden ortaya çıkarak insanın karşısına dikilir.

Bugünün dünyasında insanın ruh haritası, hakikat arayışı, çatışma ve manipülasyonlarla şekillenir. Kafka'nın karakterleri, Dostoyevski'nin ahlaki sorgulamaları ve post-truth çağının karmaşası, bu arayışı daha da derinleştirir. Gerçeğin çehresi değişir ancak insanın hakikatle olan mücadelesi her zaman var olmaya devam eder. Bu bağlamda Post-truth, insanın hakikatle olan bağını zayıflatırken Dostoyevski'nin ahlaki sorgulamaları ve Kafka'nın varoluşsal bunalımları, bugünün insanının ruh haritasını anlamada kilit bir rol oynar. Birey, savaşlar ve çatışmalarla çevrili bir dünyada, hakikatini ararken Kafka'nın anlamsızlık eksenli sitemleri ve Dostoyevski'nin vicdani sorgulamaları arasında sıkışmış hisseder. Bu süreç, insanı daha da yalnızlaştırır ve nihayetinde Raskolnikov'un suçluluğu ve Joseph K.'nın anlam arayışı gibi modern dünyanın bireyi de kendi içsel mahkemesinin önünde hesap vermeye zorlamaktadır kuşkusuz.

Sonuç olarak savaşlar, çatışmalar ve post-truth dünyası, insanın ruhsal haritasını karmaşık bir şekilde şekillendirirken Kafka ve Dostoyevski'nin eserlerinden aldığımız izlerle bugünün insanını daha iyi anlayabiliriz. İnsan, hem savaşların hem de hakikat sonrası dönemin yarattığı kaos içinde yabancılaşmış, vicdanıyla boğuşan ve anlam arayan bir varlık haline gelmiştir. Kafka ve Dostoyevski'nin karakterleri gibi bugünün insanı da kendini hem içsel hem de toplumsal çatışmaların içinde bulur; hakikati ararken kendi ruhunun karanlık labirentlerinde kaybolma riskiyle karşı karşıdır bu anlamda da.

title