Haberler

Beklentiler ve Gerçeklik: İçsel Dünyamızın Aynası

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci ve Psikolog
22.08.2024 10:01
Hayatın karmaşasında sıklıkla başkalarının bize nasıl davranması gerektiğine dair beklentilere takılıp kalırız. Oysa çoğu zaman, yaşadığımız duygusal yaraların kaynağı başkalarının eylemlerinden ziyade, kendi beklentilerimizdir. Byron Katie'nin "Olanı Sevmek" adlı kitabı, bu derin içsel çatışmaların temelinde yatan gerçekleri ortaya koyarak, bizlere kendimizle ve gerçeklikle yüzleşme fırsatı sunar.

Katie'nin yaklaşımına göre, yaşadığımız kırgınlıklar ve hayal kırıklıkları, başkalarının davranışlarından çok, kendi zihnimizde yarattığımız ideal senaryoların bozulmasından kaynaklanır. Yani, ailenizin size daha fazla sevgi göstermesini bekliyorsunuz, ama bu beklentiniz karşılanmıyor. Burada asıl sorulması gereken, ailenizin eksik sevgisi mi, yoksa zihninizde oluşturduğunuz "aile böyle olmalıdır" beklentisinin karşılanmaması mı? Olanı Sevmek, beklentilerimizin gerçeklikle hiçbir ilgisi olmadığını, tamamen zihnimizde yarattığımız hayallerden ibaret olduğunu savunur.

İlişkilerde de benzer bir durum söz konusudur. Arkadaşlarınızdan veya partnerinizden belirli bir davranış biçimi beklersiniz, ancak bu beklentiler karşılanmaz. Sonuç olarak, kırgınlık, hayal kırıklığı ve öfke yaşarsınız. Ancak, gerçekte, partneriniz size karşı bir yanlış yapmadı; sadece zihninizdeki senaryoya uymadı. Bunun yanında herkesin kendi yolunu seçme ve hayatını yaşama hakkına sahip olduğunu vurgular. Beklentilerimizi diğerine dayatmak hem bizi hem de karşı tarafı yaralar. Beklentiler karşılanmadığında biz kırılırız ve karşımızdaki kişi, dayattığımız fikirlerle yüzleştiğinde kendini baskı altında hisseder. Bu, karşılıklı bir incinmeye yol açan bir kısır döngü oluşturur.

Katie'nin yaklaşımı, insanların olduğu gibi kabul edilmesi ve hayatın doğal akışına müdahale edilmemesi gerektiği üzerine kuruludur. Kimse bize ait değil ne ailemiz ne arkadaşlarımız ne de partnerimiz. Hepimiz bu dünyada kendi yolumuzu bulmakla meşgulüz ve başkalarının hayatlarını kontrol etmeye çalışmak, akan bir nehri durdurmaya çalışmak gibidir; sadece kendimize zarar veririz.

Hayatı olduğu gibi kabul etmek, bir balığın denizi olduğu gibi kabul etmesi gibidir. Mükemmellik arayışı bizi hayal kırıklığına uğratır; çünkü mükemmel bir hayat ya da mükemmel insanlar yoktur; yalnızca kusurlarıyla birlikte güzel olan insanlar vardır. Kitap her sayfasında, gerçek huzurun bu kusurları kucaklamakta yattığını savunur. Belki de en önemli mesajı, geçmişte yaşadığımız incinmeleri serbest bırakmaktır. Hayat kısa ve bu kısa zaman diliminde başkalarının bizi incitmesine izin vermek, değerli anları boşa harcamaktır. Gerçekliğimize evet dediğimizde hem kendimizi hem de çevremizi daha net görmeye başlarız. Unutmayalım, kendi hayatımız dünya hakkındaki tüm fikirlerden daha güzel ve heyecan vericidir.

title