Haberler

Piyano ve Ebeveynlik

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci& Psikolog& SinemaTv Uzmanı
23.02.2025 01:51

Evimizin bir köşesinde duran piyano, bazen sessizliğin içinde bir melodiye dönüşmeyi bekler. Çocukların parmakları tuşlara dokunur, belki birkaç nota çıkar, ama o piyano, bir piyanist yaratmaz. Çünkü piyano sahibi olmak ile piyanist olmak arasındaki fark, tıpkı çocuk sahibi olmak ile ebeveyn olmak arasındaki fark gibi, derin ve anlamlı bir uçurumdur. Bu uçurum, Erich Fromm'un "Sahip Olmak ya da Olmak" adlı eserinde de altını çizdiği gibi, modern insanın varoluşsal ikilemini anlamak için bize bir kapı aralar.

Sahip Olmak: Modern İnsanın Tüketim Çıkmazı

Fromm, "Sahip Olmak ya da Olmak" adlı eserinde, modern toplumun bizi "sahip olma" tutkusuna nasıl hapsettiğini anlatır. Sahip olmak, bir statü sembolüdür; bir ev, bir araba, bir piyano, hatta bir çocuk… Ancak Fromm'a göre, sahip olma arzusu, aslında bir boşluğu doldurma çabasıdır. İnsan, sahip olduklarıyla kendini tanımlamaya çalışır, ancak bu sahiplik, içsel bir tatmin sağlamaz. Çünkü sahip olunan şeyler, bir süre sonra sadece birer nesneye dönüşür.

Piyano örneğine dönersek, evinizde bir piyano bulundurmak, sizi bir piyanist yapmaz. Piyano, sadece bir araçtır; asıl önemli olan, o aracı nasıl kullandığınızdır. Fromm'un dediği gibi, "sahip olmak" modunda yaşayan insan, sahip olduğu şeylerle övünür, ancak onlarla gerçek bir bağ kuramaz. Piyano, evin bir köşesinde sessizce dururken, aslında bir potansiyeli temsil eder; ancak bu potansiyel, ancak "olmak" modunda yaşayan biri tarafından ortaya çıkarılabilir.

Olma Hali: Varoluşun Özü

Fromm'a göre, "olmak" modu, sahip olma tutkusunun ötesinde bir varoluş biçimidir. Bu modda, insan, sahip olduklarıyla değil, kim olduğuyla tanımlanır. Piyanist olmak, piyanoya sahip olmak değil, onunla bir diyalog kurmak, onunla bütünleşmek ve onun aracılığıyla kendini ifade etmektir. Bu, yalnızca teknik bir beceri değil, aynı zamanda ruhsal bir bağlantıdır.

Aynı şekilde, ebeveyn olmak da çocuk sahibi olmaktan çok daha derin bir anlam taşır. Fromm'un da vurguladığı gibi, modern toplum, çocuk sahibi olmayı bir başarı göstergesi olarak sunar. Ancak gerçek ebeveynlik, çocuğa sadece biyolojik olarak sahip olmak değil, onunla derin bir bağ kurmak, onun gelişimine rehberlik etmek ve onunla birlikte büyümektir. Bu, sürekli bir öğrenme, sabır ve özveri gerektiren bir süreçtir.

Fromm, "olmak" modunu, sevgi, paylaşım ve yaratıcılıkla ilişkilendirir. Bir piyanist, enstrümanıyla kurduğu bağ aracılığıyla kendini ifade eder; bir ebeveyn ise çocuğuyla kurduğu sevgi dolu ilişki aracılığıyla hem kendini hem de çocuğunu dönüştürür. Bu süreç, sahip olmanın ötesinde, varoluşun özüne dokunur.

Toplumsal Normlar ve İçsel Çatışma

Fromm, modern toplumun bizi "sahip olma" tutkusuna nasıl yönlendirdiğini anlatırken, aslında içsel bir çatışmaya da işaret eder. Toplum, bize sürekli daha fazlasına sahip olmamız gerektiğini söyler: daha büyük bir ev, daha lüks bir araba, daha fazla çocuk… Ancak bu sahip olma arzusu, aslında bir boşluğu doldurma çabasıdır. Fromm'a göre, bu boşluk, ancak "olmak" modunda yaşayarak doldurulabilir.

Piyano örneği üzerinden düşünürsek, bir piyanoya sahip olmak, toplumsal bir statü göstergesi olabilir. Ancak gerçek tatmin, o piyanoyu çalmak, onunla bir şeyler yaratmak ve onun aracılığıyla kendini ifade etmektedir. Aynı şekilde, çocuk sahibi olmak, toplumsal bir norm olarak görülebilir; ancak gerçek tatmin, o çocuğa ebeveynlik yapmak, onunla birlikte büyümek ve onun hayatını anlamlı kılmaktır.

Peki, Biz Ne Yapmalıyız?

Fromm'un da dediği gibi, insanın asıl görevi, "sahip olmak" değil, "olmak"tır. Bu, hayatımızda sahip olduklarımızla kurduğumuz ilişkiyi sorgulamamızı gerektirir. Bir piyanoya sahip olmak, bizi bir piyanist yapmaz; bir çocuğa sahip olmak da bizi otomatik olarak bir ebeveyn yapmaz. Gerçek anlamda bir piyanist veya ebeveyn olmak, o rolü içselleştirmek, onunla bütünleşmek ve onu bir yaşam tarzı haline getirmekle mümkündür.

Bu nedenle, kendimize sormamız gereken soru şudur: "Sahip olduklarımızla ne kadar derin bir bağ kuruyoruz? Onları gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece birer statü sembolü olarak mı görüyoruz?" Fromm'un da dediği gibi, gerçek zenginlik, sahip olduklarımızda değil, kim olduğumuzda yatar.

title