Gizlenen gebelikler erkeklere kurulan bir tuzak mı?
Hacer Aydın
Son günlerde gündemi meşgul eden bir babalık davasına şahit oluyoruz. "Baba" iş dünyasının ünlü bir ailesinin mensubu olunca konu manşetlerden düşmek bilmiyor. Aslında ülkemizde bu tarz davalara sık sık şahit oluyoruz. Ben bu konunun toplumsal ahlak değerlerinin zayıf olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü genellikle bu durum ünlü ve varlıklı bir erkekle sıradan bir kadın arasında yaşanıyor. Bu da çocuğun kadın tarafından kullanıldığı gibi bir izlenim yaratıyor.
Ben konunun bir hak ihlali olduğunu düşünüyorum. Bir erkeğin, çocuğunun varlığından yıllarca haberdar edilmemesi ve yıllar sonra bir babalık davasıyla karşılaşması, sadece bireysel değil toplumsal düzeyde büyük bir adaletsizlik olarak görüyorum. Bu durum, ileriki yıllarda hem babanın hem de çocuğun hayatını derinden etkileyen ciddi bir sorun haline geliyor.
Bir Hak Mı, Manipülasyon Mu?
Kadın ve erkeğin ortak sorumluluklarını paylaşması gereken bir durum olan çocuk sahibi olma, büyük bir kararın sonucudur. Ancak, bir kadının hamile kaldığını bilmesine rağmen erkeğe haber vermemesi, açık bir manipülasyon ve kötü niyet göstergesidir. Bu durum, erkeğin baba olarak çocuğuyla bağ kurma hakkını gasp etmekle kalmaz, aynı zamanda çocuğun sağlıklı bir aile ortamında büyüme şansını da elinden alır.
Bir babanın varlığından haberdar olmadığı bir çocuğun sorumluluğuyla karşı karşıya kalması, yalnızca maddi değil, yoğun bir duygusal yük de gerektirmektedir. Ayrıca bir erkeğin çocuğunun annesini seçme hakkını elinden almaktadır. Aynı zamanda, çocuk için bu durum, baba-evlat bağının doğal yollarla gelişmesini engelleyerek kalıcı travmalara yol açan ciddi riskler taşımaktadır.
Kadının bu tür bir davranışının kötü niyetli bir tercih olduğu açıktır. Bu, yalnızca erkeği maddi ve manevi olarak zor durumda bırakmakla kalmaz, aynı zamanda çocuğun geleceğini de derinden etkiler. Böylesi bir yaklaşım, sorumluluk paylaşımını hiçe sayan ve adil olmayan bir tutumdur.
Babanın Yaşayacağı Olası Travmalar ve İkilemler
Bir erkeğin yıllar sonra bir çocuğu olduğunu öğrenmesi, onun için de son derece yıpratıcı bir deneyimdir. Bu tür bir durumda baba, derin bir ikilemle karşı karşıya kalır. Bir yanda, çocuğunu kabul ederek onun hayatında yer almaya çalışmak gibi ahlaki ve duygusal bir sorumluluk bulunur. Ancak bu karar, her erkeğin kaldırabileceği bir yük değildir. Özellikle de zorunlu olarak babalıkla karşı karşıya kalmış bir erkeğin "mükemmel baba" olmasını beklemek çok zordur. Bu psikolojik ağırlık erkeğin çocuğa karşı öfke duymasına neden olur.
Diğer yanda ise çocuğu kabul etmemek gibi ağır bir seçenek durur. Babanın bu seçeneği seçmesi çevresi ve toplum tarafından yargılanmasına ve ağır bir vicdan yükünün altına girmesine neden olur.
Bir baba için çocuğunu reddetmek, toplumsal yargılar ve kendi vicdanı arasında sıkışıp kalmak anlamına gelir. Kabul etmek ise yalnızca çocuğun değil, kendi ruhsal dünyasında da yeni ve zorlu bir yolculuğa başlamak demektir. Her iki durumda da baba büyük bir travmanın ortaya çıkmasına zemin hazırlanır.
Bir babanın böylesi bir durumu aşabilmesi için hem sosyal destek hem de profesyonel yardım alması elzemdir. Bu süreçte hem çocuğun hem de babanın duygusal ihtiyaçlarının gözetilmesi gereklidir. Ancak kadının manipülatif ve sorumluluktan kaçan tavırları, bu süreci daha da zorlaştırır.
Travmatik Örnekler
Bu tip olayların travmatik etkilerini gözler önüne seren, dünyadan örnekler vardır:
1. ABD: Gizlenen Hamilelik ve İflasa Sürüklenen Bir Adam
2000'li yılların başında ABD'de bir adam, üniversite yıllarında kısa bir ilişki yaşadığı bir kadının çocuğuna baba olduğunu, çocuk 8 yaşına geldiğinde öğrendi. Kadın, babalık testi yaptırdıktan sonra nafaka talebinde bulundu ve adamı yıllarca biriken nafaka borçlarıyla karşı karşıya bıraktı. Erkeğin maddi ve manevi yıpranması, biriken borçlar nedeniyle işini kaybetmesine ve ciddi bir depresyona girmesine yol açtı.
2. Birleşik Krallık: Babasını İstemeyen Bir Genç
Birleşik Krallık'ta bir kadın, çocuğunun babasından habersiz bir şekilde hamile kaldı ve çocuğu tek başına büyüttü. Ancak, kadın yıllar sonra nafaka talebiyle babalık davası açtı. Baba, 16 yaşındaki çocuğuyla bağ kurmaya çalıştığında, çocuk onu hayatında istemediğini belirtti. Bu örnek çocuk açısından dadurumun hiç de kolay olmadığını göstermekteydi.
3. Fransa: Yasal Bir Mücadele ve Sosyal Linç
Fransa'da bir adam, çocuğunun varlığından yıllarca habersiz yaşamış ve babalık davasıyla şok yaşamıştı. Mahkeme nafaka ödemesine karar verirken, bu adam toplum tarafından "sorumluluklarından kaçan bir baba" olarak damgalandı. Psikiyatrist Dr. Şerif Yıldız, "Bu tür durumlar, baba özelinde bir linç ortamı yaratıyor ve adamın duygusal dengesini tamamen bozuyor," diyor.
Çocuğun Yaşayacağı Travmalar
En büyük zararlardan biri, çocuğun yaşadığı derin ve karmaşık psikolojik travmalardır. Baba figüründen yoksun büyüyen bir çocuk, yalnızca bir ebeveyn eksikliğiyle karşı karşıya kalmaz; aynı zamanda kimlik inşasında, aidiyet duygusunda ve özgüven gelişiminde derin yaralar alır. Çocuğun, babasının kim olduğunu dahi bilmeden geçirdiği yıllar, onun zihninde bir boşluk ve cevapsız sorular bırakır. Bir gün aniden karşısına çıkan babayı kabul etme çabası ise bu boşluğu doldurmak yerine, çoğu zaman daha büyük bir kaosa yol açar. Baba tarafından reddedilmek gibi bir durum ise çocuğun benlik algısını paramparça eder; çocuk kendisini değersiz, terk edilmiş ve toplumun gözünde eksik bir birey olarak görmeye başlar.
Aslında bu durumda annenin annenin işi de hiç kolay değildir. Bu süreçte kadın, toplumda ve çocuğun gözünde yargılanabilir. Çocuğunu, erkekten para koparmak ya da geleceğini garanti altına almak için bir araç olarak kullandığı algısı ortaya çıkabilir. Anne, çocuğunu dünyaya getirerek biyolojik olarak kutsal bir misyonu yerine getirirken, bu tercihin arkasındaki motivasyonlar ahlaki bir zeminde sorgulanabilir. Çocuğu bir hayat garantisi ya da ekonomik bir araç olarak görmek, yalnızca annenin niyetlerini tartışmalı hale getirmez; aynı zamanda toplumun kadına yüklediği annelik rolünü de deforme eder. Kadın, çocuğunu bir koz ya da manipülasyon aracı olarak kullanarak, annelik değerini maddi ve çıkar odaklı bir yaklaşıma indirgemektedir.
Peki sizce kadınlar neden böyle bir yolu tercih eder? Gerçekten çocuk sahibi olma arzusuyla mı hareket ederler, yoksa çocuğu bir hayat garantisi ya da koz olarak mı görürler?