Haberler

“Öldükten sonra canlandı” mı, “hiç ölmedi” mi?

Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu

Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu

Eğitim Sorumlusu / Taksim Eğt. ve Araşt. Hst. Acil Tıp Kliniği
11.02.2022 10:26

Neredeyse birkaç günde bir bu tür haberler görürüz. "Morga kaldırılan kişi çığlık atınca ölmediği anlaşıldı", "gömülürken canlandı" gibi... Bu yaşamın bir cilvesi midir, yoksa hekim hatası mı? Hepsi de olabilir, hiçbiri de. Öncelikle bu tür konuları genelleyerek değil, olgu bazında ele almak zorundayız.

90'lardan beri "Lazarus fenomeni" diye bilinen bu durum, ismini Yuhanna İncili'nde geçen Lazarus karakterinden alır. Bunu anlatan Jouvenet'in 1706 tarihli "The Raising of Lazarus" isimli tablosu (aşağıda) halen Louvre Müzesinde sergilenmektedir.

“Öldükten sonra canlandı” mı, “hiç ölmedi” mi?

Yaşamı anlamadan ölümü hiç anlayamayız. Karmaşık canlılar olan insanlar için yaşam, kalbin etkin olarak kasılıp atardamarlara kan göndermesi, bunun beyinde ve sinir hücrelerinde canlılığı sürdürmesi, bu arada akciğerlerin karbondioksidi temizleyerek kanın yeterli oksijenlenmesini sağlaması olarak özetlenebilir. Buradan çıkarak ölüm için de bu fonksiyonların birlikte veya tek tek geri dönüşsüz olarak sonlanması gerekir. Örneğin kafanın vücuttan tamamen ayrılması (dekapitasyon), kalbin parçalanması, akciğerlere hava gitmeyecek şekilde solunumun tıkanması gibi durumlar 'yaşamla bağdaşmaz' yani mutlaka ölümle sonuçlanır.

Belki hekim olmayanlara ilginç gelecek, fakat yaşamsal fonksiyonlar ortam sıcaklığına, kişinin önceden var olan hastalıklarına bağlı olarak değişecektir, buna paralel olarak kişinin ölüm kararı da buna bağlıdır. Örneğin yıllardır ilerleyici demans, vejetatif durum (bitkisel yaşam) konumunda olan bir kişinin kalbinin atıyor olması onun tamamen normal bir yaşam sürdüğü anlamına gelmez, tıbbi ve resmi ölüm ile arasında çok ince bir çizgi vardır. 'Beyin ölümü' tanımı bu nedenle ileri teknolojik olanaklarla, gerekirse beyin anjiyografisi ile kan akımı ölçümü, uyarılmış potansiyeller, beyin sapının işlevlerinin ölçüldüğü testler ile konmaktadır. Klinik pratikte bu teknolojik olanaklara her zaman gerek duyulmamakta, kirpik refleksi, kornea refleksi, gözbebeklerinin hareketleri gibi birçok klinik değişkenin bir birleşimi ile karar verilir.

Beyin ölümü kararı için tek hekim yeterli mi? Hem evet hem de hayır. Hastanelerde, çok hekimin bulunduğu koşullarda yasalar bunu tek hekimin kararına veya 'insafına' da bırakmamış, yoğun bakım, nöroloji, kardiyoloji, iç hastalıkları, acil tıp gibi uzmanlık eğitiminde bu konularda çok fazla deneyim ve bilgisi olan tıp dallarının ortak kararı ile gerçekleştirilmesi koşulu konmuştur. Hastane dışında, alanda, evde bakım gibi süreçlerde olay yerindeki hekimin kararı geçerli olmaktadır, ancak net olmayan durumlarda, arada kalındığında hastaneye sevk ile konsültasyon istenebilmektedir. Pratikte ölüm kararı net olsa da büyük oranda vaka hastaneye taşındığı için birçok görüşün alınması sağlanmaktadır. Köylerde ve ulaşımın zor olduğu ortamlarda hastaneye sevk olmadan tek hekim defin izni verebilmektedir.

“Öldükten sonra canlandı” mı, “hiç ölmedi” mi?

Hatalar olur mu? Her konuda olduğu gibi evet, olabilir. Birçok değişkenin birleşimi ile karar verilmesi büyük oranda doğru karara götürmekle birlikte belli klinik durumlarda hataya yol açabilir. En tipik örnek, donma (hipotermi) ile ölümlerdir. Dünyada donma ile getirilen, kalbi ve solunumsal işlevleri durmuş, beyin işlevleri de olmayan, dolayısıyla başka bir durumda tamamen ölüm tanımına uyabilecek kişiler iyi bir canlandırma müdahalesi sonrasında tamamen sorunsuz veya hafif sakatlıkla yaşamlarına geri dönebilmektedir. Bu durum özellikle çocuk ve gençlerde daha da belirgindir. Bu nedenle donma/hipotermi ile getirilen hastalarımızda ısıtma dahil tüm canlandırma işlemleri bazen saatlerce yapılmak durumunda kalınmaktadır. Bu şekilde yaşama döndürülen çok fazla hasta vardır. İşte bundandır ki donma ile getirilen hastalarda bütün işlemler bitirilmeden ölüm kararı verilmez.

Sadece donma için mi geçerli? Hayır. Özellikle genç hastalarda, elektrik çarpması, ilaç zehirlenmeleri (kalp ilaçları ağırlıklı) ve delici alet yaralanması kaynaklı "ölüm"lerde hekimler çok dikkatli olmalıdır. Bu hastalar uzun süren resüsitasyon (canlandırma) işlemleri sonrasında yaşama döndürülebilmektedir.

Ne yaparsak hatayı engelleriz? Hekimler bu tür erken ve hatalı ölüm kararlarını vermemek için şüpheli durumlarda olabildiğince konsültasyonlara başvurabilmeli, en deneyimli hekimlerce kararın kontrol edilmesini sağlamalıdır. Yukarıda söz ettiğimiz elektrik çarpması, ilaç zehirlenmeleri (kalp ilaçları ağırlıklı) ve delici alet yaralanması gibi durumlarda özellikle hasta genç ve önceden organ yetmezlikleri olmayan bir kişi ise ısrarlı ve uzun süre canlandırma işlemleri devam ettirilmelidir. Çok nadir bir durum olan Lazarus fenomeni temel noktalara dikkat edildiğinde sıfıra inecektir.

Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu

Taksim Eğitim ve Araştırma Hst.

Acil Tıp Kliniği Eğitim Sorumlusu

okarcioglu@gmail.com

title