Franz Erhard Walther ile "Heykel Olma Teşebbüsü"

Yeşim Mutlu

Franz Erhard Walther, 1960'ların başında sanatın sınırlarını kökten değiştiren bir yaklaşımla karşımıza çıkar. Heykelin durağan bir form olmaktan öteye geçebileceğini, resmin sadece bir yüzey olmadığını, sanat eserinin ise yalnızca bir nesne değil, bir eylem alanı olabileceğini gösterir. Onun eserlerinde izleyici pasif bir gözlemci değil, bizzat sanatın öznesidir. Walther, klasik sanat anlayışını yıkarak izleyiciyi bir aktöre, eseri ise bir sürece dönüştürür.
Minimalizmi derinlemesine içselleştiren Walther, sanatın dokunulmaz ve değişmez olduğu fikrini sorgular. Ona göre heykel yalnızca bir form değil, bir eylemdir; izleyicinin bedeni ve hareketi, eserin tamamlanması için bir gerekliliktir. Bu yüzden sanatçının yapıtlarında salt biçim değil, o biçimi var eden jestler ve eylemler de yer alır. Walther, eseri yalnızca sanatçının değil, onunla etkileşime giren herkesin yaratabileceğini savunarak, sanatı bir katılım deneyimi haline getirir.
Almanya'nın en önemli ve etkili sanatçılarından biri olarak kabul edilen Walther, 1960'lardan itibaren ürettiği süreç odaklı çalışmalarıyla izleyiciyi hayal gücü ve bedensel eylemleriyle eserin asli bir unsuru haline getirir. Sanatçının eserleri, çoğunlukla iki farklı formda deneyimlenir: Katlandığında ve depolandığında aldığı "muhafaza formu" (Lagerform) ve izleyicinin katılımıyla, yani fiziksel eyleme geçişiyle kazandığı "eylem formu" (Handlungsform). Bu iki hal arasında gidip gelen eserler, statik bir sanat anlayışını reddederek, değişken, yaşayan, nefes alan varlıklara dönüşür.
Walther'in sanatı, yalnızca görmekle yetinilebilecek bir şey değil; dokunulması, hissedilmesi, içinde hareket edilmesi gereken bir deneyim. Onun eserleri, sanat ile hayat arasındaki duvarları yıkar ve her izleyiciyi bir yaratıcıya dönüştürerek sanatın tanımını yeniden yazar. O hâlde soru şu: Bir sanat eseri sadece sergilendiğinde mi vardır, yoksa ona dokunduğumuzda mı gerçekten hayat bulur?
Küratörlüğünü Selen Ansen'in üstlendiği "Franz Erhard Walther: Heykel Olma Teşebbüsü" sergisini sanatçıyla beraber izlemek benim için unutulmaz bir deneyimdi. Franz Erhard Walther, birlikte geçirdiğimiz iki buçuk saat boyunca bizleri aktif katılıma teşvik etti; bedenlerimizin yapıtın ayrılmaz bir parçasına dönüştüğü bu sanatsal yaklaşıma tanıklık etmek, belleğimde sonsuz bir anı olarak kalacak. Sanatçının 1960'lardan bu yana kâğıt, baskı, boya ve kumaş gibi malzemelerle ürettiği yapıtlarını Arter'in 3. ve 4. kat galerilerinde görmek mümkün. Bu derinlemesine deneyimi yaşamak için en az yarım gün ayırmanızı öneririm.
Sanatçının 86 yaşında olduğuna inanmak güç. Sarı kazağı, kırmızı gömleği, siyah ceketi, esprili anıları ve konuştukça daha da kızaran yanaklarıyla izlerken ben de sürekli gülümsüyorum. Fırıncı bir aileden gelen Walther'in, içindeki sanatı dışa vurduğu anlarla başlayan bu serüven, bizleri zaman içinde yolculuğa çıkarıyor. Altmış yılı aşkın bir sanat pratiğini, kronolojik olmayan bir güzergâhta izleyerek kavramsal dönüm noktalarına tanıklık ediyoruz. Ve her izleyici, onun eserleriyle etkileşime geçtiğinde bu hikâyeye yeni bir sayfa ekliyor.
"Heykel Olma Teşebbüsü" sergisi, Walther'in pratiğinin temel kavramları etrafında şekilleniyor ve farklı dönemlere ait eserler arasında dinamik bir diyalog kurmayı amaçlıyor. Kontur Çizimleri ve Sözcük Resimleri gibi erken dönem kâğıt işleri, malzeme olarak havayı kullanan yastık formları, Yapıt Çizimleri ve 1960'larda üretilen El Nesneleri ile mimari ve insan oranlarını birleştiren Katman Çizimleri, Eylem Yolları ve Duvar Oluşumları gibi daha yakın tarihli eserler sergi alanında bir araya geliyor. Ayrıca, sanatçının anılarını ve düşüncelerini zaman ve mekânla ilişkilendirdiği otobiyografik yapıtı "Yıldız Tozu"ndan kapsamlı bir seçki serginin iki katında izleyiciyle buluşuyor.
Serginin merkezinde yer alan ikonik "Birinci Yapıt Grubu", sanatçının sanatın nesnelliğine meydan okuma çabasını ve anlam üretimini nesneden eyleme kaydırma sürecini vurguluyor. Kumaşın, esnekliği ve bedene yakınlığıyla, Walther'in pratiğindeki merkezi rolü bu sergide bir kez daha gözler önüne seriliyor. Kaidesinden inerek mimariyle ilişkilenen heykel, insan yaşamının gerçekliğine katılmak üzere durağanlığını ve katılığını geride bırakıyor. Heykel, sabit olmayan ve asla tamamlanmayan bir yapıya bürünerek, izleyicinin katılımıyla yeniden şekilleniyor.
Üçüncü kattaki etkinleştirme alanı, ziyaretçilere belirli gün ve saatlerde "Birinci Yapıt Grubu"nun 12 farklı sergi kopyasını etkinleştirme imkânı sunuyor. Sergi, Franz Erhard Walther Foundation'ın iş birliğiyle gerçekleştirilmiş olup, sanatçının 1963'ten bu yana kumaşı bir sanat malzemesi olarak kullanarak ürettiği aktivasyon nesnelerini kapsamlı bir biçimde sunuyor. Walther'in 1970'lerin sonlarından itibaren duvar oluşumlarında resmi, heykeli ve mimariyi iç içe geçirme yaklaşımı, günümüzde de sanat pratiğinin önemli bir parçası olmayı sürdürüyor.
"Heykel Olma Teşebbüsü", jest ve hareketleri çalışmanın ayrılmaz bir unsuru olarak ele alırken, ziyaretçiyi heykeli alışılmış tanımlardan uzak bir biçimde, bedensel eylemler ve hayal gücü aracılığıyla deneyimlemeye davet ediyor. Sergi, 27 Şubat'tan itibaren Arter'de sanatseverlerle buluşuyor. Sanatın dokunduğu her an, ruhumuza işleyen bir iz bırakırken izlemenizi öneririm.
Yeşim Mutlu
"Metin ve görsel düzenlemede Üretken Yapay Zeka (AI) teknolojisi kullanılmıştır."